Ulu rüzgarlar esmedikçe
Yaşamak uyumak gibi.
Kişi ne zaman dinç
Dalgalanırsa bayrak bayrak gibi.
Ne var şu dünyada ekmekten daha aziz?
Sürdüğün tarlalara sevginle serpildik,
Ekmek olmak icin önce
Buğday olmak gibi.
Silinir sözlüklerden sen hatıra geldikçe
Cılız sözler: usanmak, yorulmak, durmak gibi.
Kuvvettir yaptıkların her yeni yetişene,
Bir ışık-kaynak gibi.
En yakınlar zamanla fersahlarca uzak gibi;
Bir sen varsın kalacak, bir sen ölümsüz
Daha da yakınsın, daha da sıcak.
Bıraktığın toprak gibi.
Kaç Türk var şu dünyada, bir o kadar susuz:
Hepsinin gönlünde sen, bir pınar bulmak gibi.
Ancak senin havanda sağlıklar, esenlikler;
Olmaya devlet cihanda Atatürk’ü duymak gibi.
Ne şairane mevsimdi eskiden sonbahar
Bahçeleri talan eden bir deli rüzgardı
Kırılan dal düşen yaprak şaşkın uçan kuşlar
Eskiden sonbaharın bir güzelliği vardı
Gel gör ki Atatürk’ün ölümünden bu yana
Sonbahar dahi bir tuhaf bir başka geliyor
Vatan gerçeklerini hatırlatıp insana
Türk yüreklerimizi burka burka geliyor
I
Şelaleye
Düşmüştür
Zeytinin dalı;
Celaliyim
Celalisin
Celali.
II
Üç anayasa
ortasında büyüdün:
Biri akasya
Biri gül
Biri zakkum.
III
Türkiye’nin adı,
Soyadı yasasından beri
Atatürk adından
Soyutlanamadı:
1930’lu yıllarda
Etitürkiye;
1940’lı yıllarda
Atetürkiye;
1950’li yıllarda
Uditürkiye;
1960’lı yıllarda
Ötetürkiye;
1970’li yıllarda
Atatürkiye;
1980’li yıllarda
Aditürkiye;
Mavi yolculuklar var bir de
O yunani o güzel yolculuklarda,
Hemen her zaman:
Adatürkiye.
IV
O yıllarda ülkemizde
Ceşitli hükümetlerle
Yetmiş iki dilden
İkisi yasaklanmıştı:
İkincisi Türkçe.
V
Kahvede subay yok,
Bu nasıl iştir.
Ademden mi geldin Nuhtan mı kaldın
Kolum nerden aldın sen bu zinciri
Ben de bir adamdım kahpe dünyada
Kolum nerden aldın sen bu zinciri
Kimler yazdı bu yazıyı yazanı
Gönül arzetmiyor böyle düzeni
Dövülür mü memleketin ozanı
Kolum nerden aldın sen bu zenciri
Körpe yaşta layık oldum ölüme
Gücüm yetmez zalim oğlu zalime
Uyansa Atatürk Ağlar halime
Kolum nerden aldın sen bu zinciri
Ben bir ceylan idim dostluk dağında
Ben bir sümbül idim bizlik bağında
Gavur’un Merihe gitme çağında
Kolum nerden aldın sen bu zinciri
Mahzuni Şerifim başım belada
Benim gözüm yoktur cennet-i alada
Bunun için m’öldük Çanakkale’de
Kolum nerden aldın sen bu zinciri
Ademden mi geldin Nuhtan mı kaldın
Kolum nerden aldın sen bu zinciri
Ben de bir adamdım kahpe dünyada
Kolum nerden aldın sen bu zinciri
Kimler yazdı bu yazıyı yazanı
Gönül arzetmiyor böyle düzeni
Dövülür mü memleketin ozanı
Kolum nerden aldın sen bu zenciri
Körpe yaşta layık oldum ölüme
Gücüm yetmez zalim oğlu zalime
Uyansa Atatürk Ağlar halime
Kolum nerden aldın sen bu zinciri
Ben bir ceylan idim dostluk dağında
Ben bir sümbül idim bizlik bağında
Gavur’un Merihe gitme çağında
Kolum nerden aldın sen bu zinciri
Mahzuni Şerifim başım belada
Benim gözüm yoktur cennet-i alada
Bunun için m’öldük Çanakkale’de
Kolum nerden aldın sen bu zinciri
-Sevgi Soysal’ın anısına-
Çınarlar, akasyalar, kestane ağaçları
Dallarına serçeler konardı
Cemreler erken düşerdi
Boşanırdı kırkikindi yağmurları
Atatürk Bulvarı aşk kokardı.
Ne hoştu akşam çıkışları
Ağır bir ırmak gibi akardı insanlar Bulvar′da
Şimdi telaşlı koşuşturmalar almış
O canlı kalabalıkların yerini
Eski tadı yok
Kızılay′da yürümenin.
Ne sevgililerin buluştuğu pasteneler kaldı
Ne eski çay bahçeleri, kahveler, sinemalar
Ne “Yankee Go Home!” çığlıkları duyuluyor artık
Ne “Kahrolsun ABD Emperyalizmi”;
Günaşırı kırılmıyor Amerikan Haberler Merkezi’nin camları
Coniler hoşnut yaşamından!
Şerafettin Atalay’la bir öğle vakti
Turlamıştık Sıhhiye-Bakanlıklar arasında
Başımızda kavak yelleri
İçimizde olmadık hınzırlıklar
Koşturmuştuk peşimizden toplum polislerini
“Fruko”larla köşe kapmaca oynamanın keyfini çıkararak
O bizim mangal yürekli il başkanımızla.
Sonra evinin önünde öldürdüler onu
Amasya’da hain bir pusuda
Nerde şimdi aşklarımın ve kavgalarımın başkenti
Sokaklarında kol kola yürüdüğüm güzel insanlar?
O gözü kara sosyalist militanlar
Kaloriferci Abbas, Çöpçü Cemal, Fukara Tahir
Ümran Baran, Şükran Deriş, Ayı Atilla
Ne kaldı geriye “555 K” günlerinden
Islıkla söylenen türkülerden
68’lilerden?
Ne kaldı söyleyin ne kaldı
Havuzlar, fıskıyeler dışında
Zincire vurulmuş Ankara’da?
Başkent taşkent oluyor da
Kimsenin kılı kıpırdamıyor
Kuşatma altındayız sanki
Yayılıyor karanlığın gölgesi.
Görüyorum zaman zaman
O günlerden arta kalan
Ak saçlı delikanlıları
Yorgun bedenleriyle geçiyorlar Bulvar’dan
Yüreklerinde isyan ateşleri.
Diyorum ki iş başa düştü yine
Sevgi’yi de alıp yanımıza
“Yenişehir’de Bir Öğle Vakti”
Yeniden girelim kol kola
Kırmak için bu zincirleri!
Kasım 1998
Ey Türk, ey güneş oğlu,
Yurdun güzellik dolu;
Toprağı gül kokulu
Cennettir Anadolu.
Dağ, yayla, sonra deniz,
Akdeniz, Karadeniz,
Marmara aradeniz,
Cennettir Anadolu.
Nuruyla Atatürk’ün
Yükseldi her ay, her gün;
Bak, diyor, doğdukça gün;
Cennettir Anadolu.
Faik Ali Ozansoy
Ağlayalım Atatürk’e
Bütün dünya kan ağladı
Başbuğ olmuştu mülke
Geldi ecel can ağladı
Şüphesiz bu dünya fani
Tanrı’nın aslanı hani
İnsi cinsi cem’i mahluk
Hepsi birden ağladı
Doğu batı cenup şimal
Aman tanrım bu nasıl hal
Atatürk’e erdi zeval
Amir memur altın kürsü
Yas çekip mebsan* ağladı
İskender-i Zülkarneyin
Çalışmadı bunca leğin
Her millet Atatürk deyin
Cemiyet-i akvam ağladı
Atatürk’ün eserleri
Söylenecek bundan geri
Bütün dünyanın her yeri
Ah çekti vatan ağladı
Fabrikalar icat etti
Atalığın ispat etti
Varlığın Türk’e terk etti
Döndü çark devran ağladı
Bu ne kuvvet bu ne kudret
Vardı bunda bir hikmet
Bütün Türkler İnönü İsmet
Gözlerinden kan ağladı
Tren hattı tayyareler
Türkler giydi hep karalar
Semerkand’ı Buhara’lar
İşitti her yan ağladı
Siz sağ olun Türk gençleri
Çalışanlar kalmaz geri
Mareşal Fevzi’nin askerleri
Ordular teğmen ağladı
Zannetme ağlayan gülmez
Aslan yatağı boş kalmaz
Yalınız gidenler gelmez
Felek-el mevt’in elinden
Her gelen insan ağladı
Uzatma Veysel bu sözü
Dayanmaz herkesin özü
Koruyalım yurdumuzu
Dost değil düşman ağladı
İtimat edersen benim sözüme
Gel birlik kavline girelim kardaş
Birlik çok tatlıdır, benzer üzüme
İçip şerbetini duralım kardaş.
Son verelim iftiraya bühtana
Kardeşane sevişelim can cana
Elbirlikle çalışalım vatana
Çok okul, fabrika kuralım kardaş.
Yürüyelim Atatürk’ün izine
Boş verelim bozguncular sözüne
Göz atalım şu dünyanın hızına
Yürüyüp hedefe varalım kardaş.
Veysel’in sözleri kanun dışı mı?
Mantığa uymazsa kesin başımı
Bana düşman etmiş vatandaşımı
Sebebi ne ise soralım kardaş.
Atatürk’tür Türkiye’nin ihyası
Kurtardı vatanı düşmanımızdan
Canını bu yolda eyledi feda
Biz dahi geçelim öz canımızdan
Sinesini hedef etti düşmana
Ölmüşken vatanı getirdi cana
Çekti kılıcını çıktı meydana
Gören ibret aldı meydanımızdan
Çekildi sancaklar dayanmaz canlar
Şarktan garba gitti Türk’teki şanlar
O kadar paşalar o zabitanlar
Ayrılmadı asla sağ yanımızdan
Dumlupınar Sandıklı’nın cephesi
Dağları yıkıyor topların sesi
Kahraman askerin hücum etmesi
Cihan sele gitti al kanımızdan
Kaçırdık düşmanı bulunmaz izi
Bir hücumda geçti öte denizi
Siyanet ettiler askerimizi
Vatan memnun kaldı zabitanımızdan
Şeyh Sait de yüzün tuttu isyana
Milletini hor baktırdı vatana
Fakir fukarayı boyadı kana
Öyle şeyhler çoktur külhanımızdan
Çağırdım Şeyh Said sağır mı diye
Başında sarığı değir mi diye
Tarttılar şeyhleri ağır mı diye
Haberin doğrulttun urganımızdan
Şeriatı düşündüler şerciler
Birtakım millete fesat verdiler
Her biri bir yerde hep geberdiler
Onlar kurtulmadı toplarımızdan
Aklı başınd’olan düşünür bunu
Şeriatçı oldu tüketen onu
Dağda belde fukaraya soygunu
Veren onlar idi vatanımızdan
Menemen mes(e) lesi geldi meydana
Orda birkaçları uydu şeytana
Mehdi diye kendi kendin urgana
Taktı kurtulmadı darlarımızdan
Gazi Paşa Haziretli bir kişi
Ne kadar cesaret tuttu bu işi
Sarmıştı vatanı düşman ateşi
Esirgedi bizi ziyanımızdan
İddiacı Türkiye’nin insanı
Çalışmakla kazandık biz vatanı
Aç kurt gibi parçaladık düşmanı
Şecaat görünce aslanımızdan
Kurtardık vatanı bu belalardan
Tiren hattı küşat ettik her yerden
Terrakk’etti mektebimiz hep birden
Teşekkür kazandık müşranımızdan
Hükümet de milletini kayırdı
Bir af etti hapisleri koyverdi
Adaletle tebligatlar duyurdu
Çok şeref kazandık bayramımızdan
Türkiye’yi adalette yaşattı
Dağları deldirdi demir döşetti
Millete bir altın kemer kuşattı
Haşa nankör olman devranımızdan
Aşık Veysel bunu böyle söyledim
Benden de yadigar bu kalsın dedim
Sözlerim yalan mı dinle efendim
Kürrei arz doldu hep şanımızdan
Ziyaret eyledim koca Sivas’ı
Silindi gönlümün kalmadı pası
Durmayıp çalışır cer atelyesi
Gittikçe artıyor şanı Sivas’ın
İptida kongre kuruldu burda
Cumhur(i) yete karar verildi burda
Bulanık fikirler duruldu burda
Yayıldı aleme ünü Sivas’ın
Atatürk’ün yattığı yer nur olsun
Memlekete hor bakanlar kör olsun
Çok çalışkan bu valimiz var olsun
Gün günden üstündür günü Sivas’ın
Uzun gitmez ulu sular durulur
Hainlerin ümitleri kırılır
Her köşeye bir fabrika kurulur
Güzelleşir her bir yanı Sivas’ın
Çevre yanı Yıldız Tecer kar imiş
İnsanların bağı bir ikrar imiş
Çok kuvvetli şairleri var imiş
Ruhsati Pir sultan varı Sivas’ın
İptida uyandı burada bahtım
Memlekete hizmet etmektir cehtim
Veysel aşk uğrunda ölmektir ahtım
Yazsın tarihleri beni Sivas’ın
On dokuz Mayıs’ta parlayan zafer
İptida Samsun’a bastı ayağı
Ne mutlu Samsun’a zafer kapısı
Her an için hatırlarız bu çağı
Samsun’a parladı zafer güneşi
Öyle bir zafer ki bulunmaz eşi
Gerdi kanatların bir devlet kuşu
Şeneldi Türklerin kadim ocağı
Samsun’a çıkınca bir asker idi
Bir aydınlık şarka doğru yürüdü
Emsali bulunmaz bir cevher idi
Edeb erkan medeniyet membağı
Tokat’tan Sivas’tan doğru Erzurum
Kurdu kongreyi düzeldi durum
Yollardan geçerek aynı yıldırım
Şanlı Ankara’ya kurdu otağı
Yürüdü cepheye el birliğiyle
İnançlı imanlı bir varlık ile
Yanında binlerce kurbanlık ile
Süpürdü düşmanı bastı dayağı
Haykırdı orduya yürümek gerek
Zafer bizim haydi yürü diyerek
Akdeniz’den Trakya’dan geçerek
Hudutlara çaktı şanlı bayrağı
İşte bugün Atatürk’ün günüdür
Her yana yayılan onun ünüdür
Her tarafta şenlik Türk düğünüdür
Nur içr’olsun Atatürk’ün yatağı
Veysel bu sözünde var mıdır hata
Yurdumuzu benzetelim cennete
Bu vatanı ısmarladı millete
Türk korusun dedi yine bu bağı