Avcı, Av Ve İzler

A. Ali Ural

1959 -
  • 897 okuma
  • 7 yıl önce
  • Yorum Yok
0 ● 5 0 Oy

Avının izlerine değil kendi izlerine ram olan bir avcının vay haline! Nişan almayı öğrendikten sonra da poligonlardan çıkmayan, ateş etmek için iç içe geçmiş dairelere ihtiyacı olanlara da! Haritamı çizip elinize vermemi istiyorsunuz demek.Hazinemi hangi ağacın altına gömdüğümü bilmek…İsterseniz altında gömü bulunan ağacın ait olduğu ormanı da işaretleyim haritamda, kolaylık olsun.Ağacımın hangi ağaçlarla akraba olduğunu gösteren kütüğü de iliştireyim eke. Ormanda kaybolduğunuzda yönünüzü nasıl tayin edeceğinizi fen ve tabiat dersinde öğrenmiştiniz, hatırlayın; ağaçların gövdelerindeki yosunlu taraf kuzeyi işaret eder.Yoksa siz kutup yıldızına bakarak mı yönünüzü tayin ediyorsunuz! İyi de bu kadar kutup yıldızından hangisini izliyorsunuz? Her gece yeni bir kutup yıldızı çıkmıyor mu gökyüzüne, yanlış mı duyuyorum, mikrofonu eline alıp “ bir-ki”hatta sadece “bir”diye üflemiyor mu! ! Fazla kutup yıldızı göz çıkarmaz, diye de düşünebilirsiniz tabii ama bir şartla; kolunuza üç noktalı bir pazubent takarak…

Tamam Eliot haklı, bütün eserler organik bir bütün oluştururlar ve diri ozanlar ancak ölü ozanlar arasında kendilerine bir yer açabilirler. “İçinde yaşadığımız çağa kadar yaratılmış bütün sanat abideleri, kendi aralarında ideal bir düzen ve bütün oluştururlar.”Aldım, kabul ettim. Ama siz de kabul edin ki, futbolcuların soyunma odaları, mağazaların elbise kabinleri, doktorların paravanları vardır. Ama bir şey veremesem de, eli boş göndermemem gerekiyorsa sizi Robert Frost gibi “Ormanda karşıma iki yol çıktı.Ben az kullanılmış olanını seçtim.”diyebilirim.Ve hatırlayabilirim Behçet Necatigil’i:

“ Nerden niçin mi geldim

Bilmeden bir şey diyemem,ya siz?

Hem hiç önemli değil

Geldim, yer açtılar, oturdum

Girip çıkanlar vardı

Zaten ben geldiğimde.”

* * * *

Cahit Zarifoğlu’nun mektubu ılık bir çöl rüzgarı gibi Arabistan’da beni bulduğunda on dokuz yaşındaydım.Henüz edebiyat dergilerine göndermemiştim şiirlerimi.Orada tanıştığımız bir Türk mühendisinin okumak bahanesiyle aldığı şiirlerimi Cahit Zarifoğlu’na gönderdiğini, içinde “Sen de bir imza sahibi olacaksın.”cümlesi bulunan o ılık mektubu aldığımda anladım. Zarifoğlu, mektupla beraber “Öfkeli Çocuklar”adlı şiirimi yayınladığı Mavera’nın son sayısını da göndermişti bana. Dünyanın bir ucunda beni bulan bu elin yazdıklarını o günden sonra daha yakından izlemeye başladım.Zarifoğlu bir şiirinde “Bu sabah beni iri anla, taşıp”diyordu ve hayatında bir kez taşmamış kimi şairler onun şiirlerini anlamsız buluyordu.Zarifoğlu’yla mektuplaşmalarımız devam etmiş, ne yazık ki yüz yüze görüşemeden Hakkın rahmetine kavuşmuştu.O zamanlar henüz İsmet Özel’le tanışmıyordum.Özel’in Zarifoğlu’nun ölümünün ardından “O’ndan sonrakiler O’nda ders alınacak bir taraf bulacaklardır.Hem şiirin kendine mahsus kaliteleri bakımından, hem müslüman bir şairin dünya hayatındaki temayülleri bakımından.” diye yazmasından çok sonra kader İsmet Özel’le yollarımızı kesiştirdi.Türk şiirinin bu büyük şairleri benim özge şairlerimdir ve onlar hakkında bir soruşturma kapsamında cevap vermemin haklarını vermeme yetmeyeceğini düşünürüm.Allah ömür verirse onlar hakkında oylumlu yazılar yazmak istiyorum.

* * *

Şairin kişisel tarihi içinde yaşadıklarının yanı sıra okudukları da yer alır.Tek bir olayın bir esere ilham kaynağı olduğunu söylemek nasıl gerçekle bağdaşmazsa tek bir eserin de bir başka eserin biricik kaynağı olduğunu söylemek o kadar yanlış olur.Doğrusu bunlar ancak heyecanları taşırıcı bir rol üstlenmişler, şairin derinlerinde birikip zamanla cevhere dönüşen şiiri yeryüzüne çıkarmışlardır.Yazdığım şiire katkıda bulunmayan ne var! Yalnız tabiat ve olaylar değil, kitaplar da ruhumun denizini kıpırdatıyor.Çağrışımın manivelası iradeyi dayanak noktası olarak alıp, yerküreyi yerinden oynatıyor.

Hece (Mart 2006)

A. Ali Ural

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir