– Saygıdeğer Üstad’ımızın henüz mürekkebi kurumamış bir şiirini, ilk kez ANTOLOJİ okurları için yayınlıyoruz…
ben bir ardıç ağacıyım şu tepenin açığında
yanarım, üşürüm, kimseciklerin haberi olmaz
gölgeme sığınanlar yaz sıcaklarında
kışın iyi niyetlerle semtime gelmez
kapımı çalanlar baltayla çalar
yaralarımın nasıl sızladığını tarif edemem
yanar kora dönüşürüm, sönünce kül olurum
yine de kimseciklere kin güdemem
her zaman sevgi egemendir yüreğime.
yıldızlar o kadar yaklaşırlar ki yaz geceleri
kim serper gökyüzüne bunca vişne çiçeklerini?
uzanıp tek tek devşiresim gelir
kış geceleri içime çekilip hayâller kurarım
arada bir konuğum olur dostum puhukuşu
bilgece büzülüp düşünür, dinlerken başını sallar
sular buz tutmuş, dağlardan figânlar yükselir
ezgili kar aydınlığında kurtlar sevişir
haritalar sapa düşer düşlerime.
gökyüzünün çizgisiz maviliği damarlarımdan akar
yeryüzünün kar beyazlığı gözlerimi yakar
yaş yüze doğru tırmanışta, ben aynı yerde kelepçeliyim
gördüklerim kambur/kambur üstüne
duyduklarım yüzümü kızartıyor
aklımdaki tek şiir ıhlamurlar üstüne
dişlerim kesmez oldu, tırnaklarım köreldi
rüzgâr deli deli eser, siper kazamam
kader ipotek koymuştur yıllarıma.
ilk kez doğum yılımı kutlayacaktım zehir oldu
bir sürü yorgun kuşu konuk ettim diye dallarıma
onlar uçup gittiler güneye doğru
bense doğduğumda mıhlanmışım bu tepenin toprağına
kötü kötü öksürüyorum, “kuş gribi” olmuşum, tanı bu
bütün kanatlılara soykırımı yapılırken
aşı yok, serum yok, ne yapacağım ben?
ucunda ölüm olsa da bağrım kuşlara hep açık
iftira ediyorlar kuşlarıma…
Bahaeddin KARAKOÇ – 23.01.2006