Ergenekon Adaleti

Alper Gencer

1980 -
  • 515 okuma
  • 6 sene önce
  • Yorum Yok
0 ● 5 0 Oy

Bu yazıyı yazmadan evvel, epeyce düşündüm. Adalet, aklımızın ve kalbimizin alamayacağı bir incelik! Beynimizin içini bir kurt gibi kemiren düşüncelerin ve kalbimizi delik deşik eden duyguların hassas terazisi! Koca bir günü gözden geçirdiğimizde, sadece kendi yaşadıklarımızın değil, hani o Dicle kenarında su içen çocukları dahi mütemadiyen hesaba katmanın sonsuz genişliği! Hepimiz, adaletin durmaksızın bertaraf edildiği bir dünyanın vatandaşlarıyız. Sağ elimizin sol elimiz üzerinde, sol elimizin de sağ elimiz üzerinde hakkı var. Hz. Ömer’e selam olsun, hangi muma üfleyeceğimizi iyice şaşırmış durumdayız!

Ergenekon davası, askerin postalına açılan bir delik olarak muştulandı ilk bize. Senelerdir diktanın mağdur ve mazlum ettiği kitle, kendi çoğunluğunu yaratır yaratmaz karşı saldırıya geçmişti. Başta sevinç çığlıklarıyla karşıladığımız bu durum, bize militarizmin korkunç hayaletini berhava etme vaadinde bulunuyordu. Mutluyduk, çünkü yerinden edilen adaletin bize tekrar servis edileceği ümidindeydik. Mutluyduk, çünkü darbelerle iğdiş edilmiş, asimile edilmiş, hafızası resetlenmiş bir topluma artık gerçekten “halk” demeyi arzu ediyorduk. Mutluyduk, çünkü yasaklanmış olan şarkıyı susamış dudaklarımız mırıldanır gibi olmuştu. Ama gelin görün ki bu mutluluğumuz çok uzun sürmeden yerini başka bir kedere bıraktı.

Mutluluk sırayla yaşanmaz, birlikte yaşanır! Kemalistler, sahip oldukları özgürlüğü kendilerinden olmayanlarla paylaşmak istemedi. Ancak kendilerine benzeyenlere o özgürlükten ikram ettiler. Darbe Günlükleri ve akabinde zuhur eden Ergenekon Davası’nın bizde uyandırdığı mutluluk, bizim de bu özgürlüğe ortak olacağımızla ilişkiliydi. Evet, rejimin dayattığı yasaklarla hala özgür yaşayanlar, o yasaklara maruz kalanları düşünemeyecek kadar bencildiler. Ama bu bencilliğe karşı intikamcı bir tavır takınmanın Müslümanlıkla bir ilişkisi olamazdı. Müslüman’ın, berhava edilen adaleti tekrar tesis etmekten başka ne amacı olabilirdi ki! ? Durum elbette böyle olmadı. Dikta, yıkılan rejimle birlikte el değiştirdi. Yeni gelenler, Turgut Uyar’ın bir mısrasında dediği gibi: “insanların adaletini, yani öcü aramaya başvurdu”.

Şimdi Ergenekon sanıklarının tutuksuz yargılanmalarının üzerinden 2 ila 4 sene geçmiş durumda. Ben yargılananlar arasında gerçekten suçlu olanların bulunduğuna inanıyorum. Tıpkı, suçu ispat edilmediği yahut bir suçu olmadığı halde sırf darbe çığırtkanlığı yaptı diye hala o hapishanelerde tutulanların varlığına inandığım gibi… Mevcut hükümetin tavır ve tutumlarından kaynaklı, kendini kaybedip şuursuz bir biçimde tankların yürümesini arzu edenlerin sayısı o kadar çok ki, inanın hapishane yetiştiremezsiniz! Hala darbe olmasını isteyenler, elbette eski bencil ve konforlu hayatlarına dönmek istiyorlar, bunu tasvip etmek abesle iştigal! Lakin ortada bir suç, bir delil, bir suça teşvik varsa neden bu sürünceme bir türlü encama erdirilemiyor? ! Bu kadar insanın geçen bunca zamana rağmen tutuksuz yargılanmasını vicdanımızın hangi tarafıyla kabullenebiliriz, Allah aşkına! Suçlu cezasını çeksin, suçsuz özgür bırakılsın, bu süreç absürt bir gövde gösterisine dönüşmeye başladı artık!
Düşünmenin ve inanmanın asla derdest edilmemesi gerektiğini, insanların bu eylemler yüzünden mağdur edilmemesi gerektiğini sizden daha iyi kim biliyor, kim? !

Haksız yere hapiste tutulanların Allah yardımcısı olsun! Neye inandıkları, yahut ne düşündüklerinin ne önemi var, mağdurlar! Müslüman, kendisine karşı geleni de, kendiyle birlikte olanı da, aynı adalet duygusuyla karşılar. Yazının başında bahsettiğim incelik, atomlarına varana değin ötekini kalbinde hissetmekle kaimdir bana kalırsa. Dedim ya, mutluluk sırayla yaşanmaz, mutluluk birlikte yaşanır!

Dünyaya Yeni Söz Gazetesi, 02.06.2011

Alper Gencer

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir