ne çok vakti var suyun küçük adımlarla yürüyor köprüye
budamaya yürüyor ayaklarını izin veren kim
güneş görmeyen yamaçlarda dumanlı pençesi
ateşle buzun aynı tetiği çektiğini bilirsin
parlayan ne varsa gözeneklerinde arzın
ileri bakmadıkça mat o hain yıldızlanma
kristal direksiyon döndükçe soğuyor şaman
sürünen damlalar kol kola çatlaklarda uğultu
döndükçe köpekleri etrafında çıtırtıya sağır
ölü bir sabahı haber vermeden önce
tabancanın sırtında gerinen horozu vurun
saydam aynasında eriyen yüz aldatmasın değişmedi ısı
halden hale geçtikçe büyürüz değişmeyen kim
beslesen aç kalacaktı ateş çobanlar kaskatı
ateş yaksan da donacaktı her şey
(Gizli Buzlanma’dan)