Güneş Şiirleri

1 Leylâ Vü Mecnûn 901-1000 şiiri Fuzuli ŞiirleriFuzuli
656 kez okundu0

Göz yaşını bes ki tökdi her sû
Her merhaleden ahıtdı min cû

Bir ebr-i belâ idi güvâhı
Bârân sirişk ü berk âhı

Bârân ile berki cism ü cândan
Bir mertebede ki mundan andan

Deryâlara yetse lem‘a-i tâb
Sahrâlara düşse katra-i âb

Deryâlar olurdı cümle sahrâ
Sahrâlar olurdı cümle deryâ

Feryâd ile doldurup bu deyri
Feryâda getürdi vahş ü tayrı

Efgânı yetürdi âsmâna
Efgân ile âsmânı câna

Bu Mecnûnun atası vâkıf-ı hâl olduğıdur ve Anı beyâbân-ı mihnetde bulduğıdur

Gencîne-küşâ-yı genc-i güftâr
Olmış bu edâ ile güher-bâr

K’ol bir niçe bî-karâr ü mahzûn
Nâ-çâr kılup vedâ‘-ı Mecnûn

Nevmîd dönüp şikeste vü hâr
Kıldılar atasını haberdar

Ol pîr çü vâkıf oldı hâle
Mecnûn kimi etdi âh ü nâle

Sahrâlara dutdı seyl tek yüz
Vâdîlere açdı çeşme tek göz

Çoh aradı gezdi her mekânı
Bulınmadı oğlınun nişânı

Tâ âkıbet ol şikeste-hâli
Bir gûşede gördi lâubâlî

Düşmiş yere hâk-sâr ü gam-nâk
Ahvâli harâb ü sînesi çâk

Dönmiş gül-i sürhi zağferâna
Şimşâd-ı latîfi hîzrâna

Âyînesini gubâr dutmış
Jeng-i gam-ı rûzgâr dutmış

Etmiş elifin sitem yüki dâl
Kılmış kalemin felek gamı nâl

Hem-sohbeti mûr ü hem-demi mâr
Tekye-gehi hâk ü bisteri hâr

Hâr üzre ana delük delük ten
Açmış gam evine dürlü revzen

Ol pîr çü gördi sûret-i hâl
Sûret kimi kaldı bir zaman lâl

Bir lahza anı tehayyür aldı
Hayret gözi ile bahakaldı

Sonra yaha yırtup etdi feryâd
K’ey bülbül-i bûstân-ı bî-dâd

Hâl-i dilüni mana beyân et
Esrâr-ı nihânunı ıyân et

Kim aldı elünden ihtiyârun
Kim eyledi tîre rûzgârun

Bi’llâh nişe bî-karâr olupsen
Âşüfte-i rûzgâr olupsen

Ne seyrdesen sana taleb ne
Bu nâle vü zâruna sebeb ne

Deryâda ise sana dür-i kâm
Sen söyle men eyleyem ser-encâm

Zulmâtda ise şem‘-i maksûd
Rûşen kıl ü menden iste mevcûd

Mecnûn dedi ey mana veren pend
Dânâ-yı sühan-ver ü hıred-mend

Kimsen nedürür bu güft ü gûlar
Bî-fâide bâtıl ârzûlar

Get derdüme sen devâ değülsen
Bîgânesen âşinâ değülsen

Men beyle kelâma dutmazem gûş
Leylî sözi söyle yohsa hâmûş

Dedi menem atan ey belâ-keş
Men seng-i nedâmetem sen âteş

Dedi nedür ata yohsa ane
Leylî gerek özgedür fesâne

Çün gördi itâatinde ihmâl
Bildi ki fakîre özgedür hâl

Verdi bu firîb ile tesellî
Kim dur gedelüm çağırdı Leylî

Leylî bize geldi mihmândur
La‘li talebünde dür-feşândur

Mecnûn ki eşitdi Leylî adın
Sandı ki felek verür murâdın

Lebbeyk deyüp ayağa durdı
Ol ka‘be-i maksâda yüz urdı

Pîr ile cevân-ı dil-şikeste
Geldi eve dil-figâr ü haste

Başında hevâ-yı vasl-ı Leylî
Ne ata gamı ne ana meyli

Geh ata nasîhat etdi âğâz
Geh anesi oldı pend-perdâz

Bu Mecnûna anası pend verdüğidür ve Bûstân-ı melâmetden hâr-ı nedâmet derdüğidür

K’ey râhat-ı cân ü nûr-ı dîde
Ferzend-i yegâne-i güzîde

Şânunda riyâset-i Arab var
Mîrâs-ı şecâat ü edeb var

Etvâr-ı mülûk dut hemîşe
Âyîn-i şecâat eyle pîşe

Ebrû-yı ham ise ger murâdun
Süst etme kemân-ı i‘tikâdun

Müjgân-ı siyâhdan götür dil
Ol nâveng-i cân-sitâna mâil

Olsan nigerân-ı kadd ü kâmet
Kıl nîze-i hûn-feşâna rağbet

Ger zülf ile görmek istesen hâl
Gör hey’et-i nokta peyker-i dâl

Gönlün göz ü kaşa olsa meftûn
Gör dîde-i ayn ü ebru-yı nûn

Sen servsen olmagıl girân-bâr
Âzâd olagör ne kim giriftâr

Sen la‘lsen olmagıl sebük seng
Döndürme güneş görüp revân reng

Etme özüni habâb-mânend
Başunda olan hevâya hursend

Kim yohdurur ol hevâya bünyâd
Başun olur ol hevâda ber-bâd

Ser-germliğ etme şem‘-nisbet
Sûz-ı gam-ı aşk ile mürüvvet

Gör şem‘i nişe düşer belâya
Başındakiden geder fenâya

Zevk-ı dil ü dîde kılma âdet
Salma mey ü şâhide irâdet

Mahbûb ü mey ile besleyen cân
Sanma olur ehl-i akl ü îmân

Aklı mı olur müdâm mestün
Îmânı olur mı mey-perestün

Şi‘re heves etme kim yamandur
Yahşi deseler ana yalandur

Hâlâ kılagör kemâl hâsıl
Fevt etme kemâli gezme gâfil

Ey bâg-ı ümîdümün nihâli
Kılma bizi neng pâymâli

Mahbûb hem istesen kem olmaz
Biz kim senünüz sana gam olmaz

Vardur bu haşemde min kabîle
Her tâife içre min cemîle

Bir bir kılalum kamu sana arz
Yetsün yerine bize olan farz

Bir serv-i sehî-kad ü semen-ber
Tezvîcüne edelüm mukarrer

Ta‘yîn edelüm sana meh ü sâl
Sarf eyleyebildüğünce emvâl

Sen dutma hemîn tarîk-ı vahşet
Kat‘-ı neseb eyleme emânet

Bizden bu nasîhati kabûl et
Her lahza yeter bizi melûlet

Uşşâk sefâhetin kılup yâd
Bu şi‘ri ne hoş demiş bir üstâd

Gazel-i üstâd

Cân verme gam-ı aşka ki aşk âfet-i cândur
Aşk âfet-i cân olduğı meşhûr-ı cihândur

Sûd isteme sevdâ-yı gam-ı aşkda hergiz
Kim hâsıl-ı sevdâ-yı gam-ı aşk ziyandur

Her ebru-yı ham katlüne bir hancer-i hûn-rîz
Her zülf-i siyeh kasduna bir ef‘î yılandur

Yahşi görinür sûreti meh-veşlerün ammâ
Yahşi nazar etdükde ser-encâmı yamandur

Aşk içre azâb olduğın andan bilürem kim
Her kimse ki âşıkdur işi âh u figândur

Yâd etme kara gözlülerün merdüm-i çeşmin
Merdüm deyüp aldanma ki içdükleri kandur

Ger derse Fuzûlî ki güzellerde vefâ var
Aldanma ki şâir sözi elbette yalandur

Bu Mecnûnun nasîhat kabûl etmedüğidür ve Atasının derdi dermâna yetmedüğidür

Mecnûn ki eşitdi ol hitâbı
Verdi bu tarîk ile cevâbı

K’ey rûh-ı revânum ata ane
Kâm-ı dil ü cânum ata ane

Tahkîk edübem işüm hatâdur
Her ne desenüz mana revâdur

Âlûde-i reng-i dûd-ı âhem
Züll-i güneh ile rû-siyâhem

Men hem olubem bu işden âgâh
Ammâ ne deyem ne söyleyem âh

Yohdur bu işümde ihtiyârum
Zabtumda inân-ı iktidârum

Akl oldı zaîf ü aşk gâlib
Hâtır nigerân nigâr câzib

Dutdı ten ü cânumı gam-ı yâr
Gayri’l-mahbûbi leyse fi’d-dâr

Mende dahi nişe menliğ olsun
Mende meni isteyen ne bulsun

Takdîr çü beyledür ne tedbîr
Takdîri eder mi kimse tağyîr

Olsaydı mana neşât rûzî
İster mi idüm bu derd ü sûzı

Ger sıhhate kâdir olsa bîmâr
Derde özin eylemez giriftâr

Elverse gedâya pâdişâlığ
Sanman ki kılur dahi gedâlığ

Fıtratda ne hâlet olsa maksûm
Ref‘ olmaduğıdur emr-i ma‘lûm

İslâhuma eylemen teemmül
Kim gül tiken olmaz ü tiken gül

Keyfiyyet-i âb ü cevher-i hâk
Demek ola mı kabûl-i idrâk

Su sifleliğinden ayrılur mı
Od yandurabilmeyebilür mi

Ol gün ki rahimde kilk-i kudret
Îcâduma verdi zîb sûret

Doldurdı hevâ ile dimâğum
Sevdâ ile bağladı ayağum

Doldı bedenümdeki rek ü pûst
Başdan ayağa mahabbet-i dûst

Mülk eyledi gönlümi belâya
Vakf eyledi cânumı cefâya

Yoh mende bu hükmden tehallüf
Ol mülk ile vakfa bir tasarruf

Fuzuli

2 Leylâ Vü Mecnûn 201-300 şiiri Fuzuli ŞiirleriFuzuli
636 kez okundu0

Âsîlerün olasen penâhı
Nevmîdlerün ümîd-gâhı

Sensen çü şefî‘-i her meâsî
Ne gam eğer olsa kimse âsî

Ger bende ola tamâm-ı tâat
İzhâr neden bulur şefâ‘at

Sensen bu serîr pâdişâhı
Bu mülkde olanun penâhı

Her asrda bir nebî zuhûrı
Her devrede bir resûl nûrı

Fıtrat yolını müzeyyen etdi
Yüz min şem‘ ile rûşen etdi

Tâ gelmeğe rûşen ola râhun
Budur reh ü resmi pâdişâhun

Hâb-ı adem içre şah-ı âlem
Görmişdi vücûdını mukaddem

Kim lem‘a-i nûrdan bir efser
Geymiş vermiş özine zîver

Bîdâr olanda ol yuhudan
Getmişdi karârı ârzûdan

Çün istedi ol menâma ta‘bîr
Senden ana müjde verdi takdîr

Dünyâya peyâm-ı feyz-i nûrun
Tenbîh-i saâdet-i zuhûrun

Halka verüp intizâr-ı makdem
Ol dem geldi ki geldi Âdem

Dünyâ talebünde oldı kâim
Devr ile seni dilerdi dâim

Bir bir yetüp özge enbiyâya
Mi‘râca çıhardı pâye pâye

Gezmezdi senünle sâye hem-râh
Gûyâ ki nihâl-i kaddün ey mâh

Bu âleme vermiş idi vâye
Ol âleme salmış idi sâye

Bu şeb-i mi‘râc şânıdur ve Tulû‘-i âfitâb-ı âsmânî dâstanıdur

Çün feyz-i vücûdun ile ey pâk
Reşk-i felek oldı arsa-i hâk

Dîdârunı görmeği melekler
Pâ-bûsuna yetmeği felekler

Çoh eyleyüp ıztırâb peydâ
Allâh’dan etdiler temennâ

Bir yahşı zaman şereflü sâat
Ref‘oldı duâlara icâbet

Cibrîl yetüp yetürdi fermân
K’ey serv-i riyâz-ı ilm ü irfân

Ey kadri bülend pâdişeh dur
Lutf et şem‘-i Kadr kadrin artur

Hurşîdüni arşa sâye kılgıl
Mi‘râcı bülend-pâye kılgıl

Ref‘ eyle hicâb-ı mâsivânı
Seyr eyle mekân-ı lâmekânı

Müştâk-ı cemâldür melekler
Muhtâc-ı visâldür felekler

Eyvân-ı sipihrde sitâre
Min min göz açupdur intizâra

Hoş ol ki minüp Burâka hoş-hâl
Buldun derecât-ı izz ü ikbâl

Bastun ayağun bu çâr-tâka
Çıhtun derecât-ı nüh-revâka

Na‘leynüne sürdi yüz meh-i nev
Hurşîd ruhünden aldı pertev

Gösterdi Utârid ihtirâmun
Hat verdi ki men senün gulâmun

Nahîdün edüp füzûn neşâtın
Bezm-i tarab eyledün bisâtın

İkbâlün olup karîn-i hurşîd
Öğretdi Mesîh’e resm-i tecrîd

Tîğunda bulup nizâm eyyâm
Ta‘lîm-i şecâat aldı Behrâm

Bircîs’e müsâid oldı ikbâl
Feyz-i kademünden oldı hoş-hâl

Keyvân şeb-i Kadrin eyledün rûz
Oldun ana şem‘-i meclis-efrûz

Râyet sâf-ı sâbitâta çekdün
Ol mezraa mihr tohmın ekdün

Kıldun felek atlasını rengîn
Ol mahfile verdün özge âyîn

Levh u kalemi müzeyyen etdün
Kürsî ile arşı rûşen etdün

Cibrîl’i koyup Burâk’ı saldun
Tevhîd yolında ferd kaldun

Ref‘ oldı sana hicâb-ı mâbeyn
Nüzhet-gehün oldı kâbe kavseyn

Getdün oraya ki getmek olmaz
Yetdün oraya ki yetmek olmaz

Bizden Hak’a arzlar yetürdün
Hak’dan bize müjdeler getürdün

Lutf etdi sana inâyet-i Hak
Tevfîk-ı nefâz-ı emr-i mutlak

Hem mahzen-i ma‘rifet kilîdi
Hem ni‘met-i merhamet ümîdi

Deryâda olup ganî güherden
Zevk ile dönende ol seferden

Germ idi henüz hâb-gâhun
Cünbişde gubâr-ı hâk-i râhun

İnsâf hemîn ola siyâhat
Beyle sefer ile istirâhat

Oldı sana munca feyz hâsıl
Bu vâkıadan zemâne gâfil

Gâfilleri eyledün haberdâr
Esrâr-ı nihânı etdün izhâr

Açdun der-i iltifât u in‘âm
Verdün gereğince her kime kâm

Çün şefkat-i âmun oldı maksûm
Lutf eyle meni hem etme mahrûm

Bî-çâre Fuzûlîyem ki zârem
Züll-i güneh ile hâk-sârem

Tedbîrde süstem ü sebük-rây
Sen bir meded etmesen mana vay

Ey meş‘ale-i tarîk-ı târîk
V’ey râh-nümâ-yı râh-ı bârîk

İhsânunı hâdî-i tarîk et
Bir feyz-i nazar mana refîk et

K’âlâyiş-i ihtilâfdan pâk
Pey-revligün eyleyem tarab-nâk

Gül-zâr-ı vücûdum ede sîr-âb
Bârân-ı rızâ-yı âl ü ashâb

Bu Kasîde Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm Şânındadır

Yâ menba‘a’l-mekârim u yâ ma‘dine’l-vefâ
Yâ mecma‘a’l-mahâsin u yâ mazhara’l-atâ

Ente’llezî bui‘ste ileynâ mubeşşiran
V’ahtâreke’l-ilâhu ani’l-halki v’astafâ

Ente’llezî tafaddalahu’l-kurbu ve’l-kabûl
V’ente’llezî tefarradahü’l-izz ü ve’l-ulâ

Men irtecâ bi-lutfike mâhâbe v’entefa
Men iktedâ bi-şer‘ike mâdâa v’ehtedâ

Yâ avne men tefakkadehû inde şiddetin
Yâ kehfe men tehassene fi’d-darri v’eltecâ

Îsî ne-mîresed be to der kadr u menzilet
Ber çerh eger nihed zi ser-i iktidâr pâ

Mi‘râc yâftî to vü ber Tûr şod Kelîm
Fark ez to tâ Kelîm zi arzest tâ semâ

Âb-ı to bûd k’âteş-i Nemrûd-râ nişând
Rûzî ki kerde bûd der âteş Halîl câ

İkrâr-ı kâfirîst zi şer‘-i to inhirâf
Burhân-ı güm-rehîst be gayr-i to iktidâ

Tâ munkatı‘ ne-gerded ez âsîb-i ihtilâf
Şod beste ber to silsile-i silk-i enbiyâ

Bâ enbiyâst nisbet-i zât-ı to çun elif
Hem ibtidâ toî be hakîkat hem intihâ

Takdîr cuz rizâ-yı to kârî ne-mîkoned
Peyveste tâat-i to edâ mîkoned kazâ

Ey âftâb-ı zâtuna her zerre bir nebî
Min şer‘ ü dîn diyârına her zerreden ziyâ

Sen gâyet-i vücûdsen ü özgeler tufeyl
Sen pâdişâh-ı mülksen ü özgeler gedâ

Cârûb-i gerd-i reh-güzerün bâl-i Cebreîl
Tâk-ı revâk-ı dergehün eyvân-ı Kibriyâ

Dârü’ş-şifâ-yı haşrde bîmâr-ı ma‘siyet
Şehd-i şefâatünden umar şerbet-i şifâ

Ey çâr-yâr-ı kâmilün a‘yân-ı mülk-i dîn
Erbâb-ı sıdk u ma‘dilet ü re’fet ü hayâ

Devrün bu dört fasıl ile bir mu‘tedil zamân
Şer‘ün bu dört rükün ile bir mu‘teber binâ

Yâ Mustafâ Fuzûlî-i muhtâca rahm edüp
İzhâr-ı iltifât ile kıl hâcetin revâ

Bu arz-ı adem-i kudretdür ve Özr-i fakd-i kuvvetdür

Ârâyiş-i sohbet eyle sâkî
Ver bâde mürüvvet eyle sâkî

Bir câm ile kıl dimâğumı ter
Lutf eyle bir iltifât göster

Gam merhalesinde kalmışam ferd
Ne yâr u ne hem-nişîn ne hem-derd

Hem-cinslerüm tamâm getmiş
Söz mülkinden nizâm getmiş

Bir bezmde sen kalupsen ü men
Bu bezmi gel edelüm müzeyyen

Sen ver bâde men eyleyem nûş
Men nazm ohuyam sen ana dut gûş

Bir devrdeem ki nazm olup hâr
Eş‘âr bulup kesâd-ı bâzâr

Ol rütbede kadr-i nazmdur dûn
Kim küfr ohunur kelâm-ı mevzûn

Bir mülkdeem ki ger yudup kan
Mazmûn-i ibârete çeküp cân

Min rişteye turfe la‘l çeksem
Min ravzaya nâzenîn gül eksem

Kılmaz ana hîç kimse nezâre
Derler güle hâr ü la‘le hâre

Ancak demezem ki hâk-i Bağdâd
Alâyiş-i nazmdandır âzâd

Yohdur bir mülk bu zamanda
Kim nazm revâcı ola anda

Ne Hind ü ne Fürs ü Horâsân
Ne Rûm ü Acem ne Şâm ü Şirvân

Olsaydı birinde bir sühan-senc
Elbette ıyân olurdı ol genc

Gencîne-i nazm gizlü kalmaz
Sanman güneş olsa nûr salmaz

Kânı niçe kim nihan dutar daş
Eyler anı la‘l âleme fâş

Hâlâ meğer iktizâ-yı devrân
Oldur ki ola bu genc pinhân

Devrân ile men nakîz-seyrem
Devr ehlinden meğer ki gayrem

Devrân ister ki hâr ola nazm
Bî-izzet ü i‘tibâr ola nazm

Men muntazıram verem revâcın
Bîmâr ise eyleyem ilâcın

Ol nefy-i kemâl-i hikmet eyler
Lâzım bilürem hasâret eyler

Ta‘mîr-i harâba tâlibem men
İnşâallâh gâlibem men

Fuzuli

3 Ölü şiiri Behçet Necatigil ŞiirleriBehçet Necatigil
1042 kez okundu0

Ateş denizlerinde mumdan kayıklarla
Sağlam mı tekneler aşkları geçmeye
Güç.

Biri var pencere
Pencere önlerinde ağlar duruyor
İlerde güneşte balıklar kuruyor
Dirilirdi bengisu pınarlarında yunsa
Güç.

Gider yol bir Galib’e, Yunus’a
Ama bu ne çok ölü ağlar güç.

Biri de var gecede
Saçlarından her gece kır ağlar örüyor
Ötede mum yanıyor bir şeyler dönüyor
Pervaneler ard arda ne çabuk ölüyor
Güç.

Dirilirdi sularına bir sağlam tekne olsa
Ama bu ne çok ölü ağlar güç.

4 Leylâ Vü Mecnûn 2301-2400 şiiri Fuzuli ŞiirleriFuzuli
657 kez okundu0

Ey fark-ı emel külâh-dûzı
Sâhib-rakam-ı berât-ı rûzî

Rahm et men-i zâr ü bî-nevâya
Derd-i dilümi yetür devâya

Leylîni sen eyledün perî-veş
Kim câna cemâli urdı âteş

Sen kıldun anı belâ-yı âlem
Ol etdi meni şikeste-i gam

Verdün ana hüsn-i âlem-efrûz
Saldı mana âteş-i cihân-sûz

Derd ile meni sen eyledün zâr
Men handan u Leylî-i cefâ-kâr

Leylî ki meni belâya saldı
Bir görmek ile karârum aldı

Yohdur revişinde ihtiyârı
Kim döndüre alduğı karârı

Bî-çâredür öz işinde ol hem
Senden bulunur bu zahma merhem

Hem sen keremünden et ilâcum
Kes gayrı kişiden ihtiyâcum

Çoh çoh hükemâya söyledüm hâl
Teşhîs-i marazda oldılar lâl

Bildüm ki hakîm-i ferd sensen
Dânâ-yı cemî‘-i derd sensen

Ger derd ü eğer devâ senündür
Hâkim sensen rızâ senündür

Rahm eyle vü kıl devâ-yı derdüm
Bî-dâd yeline verme gerdüm

Ya‘nî ki yetür kemâle zevküm
Günden güne kıl ziyâde şevküm

Sal çeşmüme la‘linün hayâlin
Ver tab‘uma hüsninün kemâlin

Dâim anı mende zâhir eyle
Lutf et iki sûreti bir eyle

Kadrüm gamı içre mu‘teber kıl
Derdin mana rûzî ol kadar kıl

Kim kimseye ol olup müyesser
Kimse mana olmaya berâber

Görmek ruhın olmaz olsa makdûr
Hûn-bâr gözümde olmasun nûr

Zevk-i elemi olursa nâ-yâb
Mecrûh tenümde olmasun tâb

Münâcât

Yâ Rab kemâl-i mertebe-i Mustafâ hakı
Sıdk u safâ-yı silsile-i enbiyâ hakı

Senden yeter velîlere te’yîd-i iktidâ
Sen muktedâ-yı âlem eden evliyâ hakı

Düşmez harîm-i kurbüne bî-gâneler yoh
Ol bârgâha mahrem olan âşinâ hakı

Kahrundaki siyâset ü asîb havfı-çün
Lutfundaki letâfet-i feyz ü recâ hakı

Uşşâka yâr kılduğı cevr ü cefâ içün
Ma‘şûka âşık etdüği mihr ü vefâ hakı

Leylîde eyledüğün feyz-i hüsn içün
Mecnûna verdüğün gam ü derd ü belâ hakı

Fakr u fenâ saâdeti verdün Fuzûlîye
Anda olan saâdet-i fakr u fenâ hakı

Tamâmî-i sühan

Eylerdi bu sûz ile münâcât
Mihnetlere isteyüp mükâfât

K’açıldı gül-i hadîka-i rûz
Gösterdi güneş cemâl-i fîrûz

Mürg-i dem-i subh çekdi âvâz
Zâğ-ı şeb-i tîre kıldı pervâz

Hem safha-i âlem oldı rûşen
Hem dâne-i encüm oldı hırmen

Gün âyîne-dârı oldı gerdûn
Tökdi kademine dürr-i meknûn

Subh urdı safâ vü sıdkdan dem
Açıldı gül-i neşât-ı âlem

Te’sîr-ı safâ-yı câm-ı hurşîd
Gök gülşenin etdi bezm- i Cemşîd

Lâle kimi dağa çıhdı Mecnûn
Nezzâreye açdı çeşm-i pür-hûn

Gördi ki gelür nedîm-i kâmil
Hem-râz-ı kadîm Zeyd-i kâbil

Ruhsârında neşâtdan nûr
Behcet gözine cemâli manzûr

Yoh zerrece gussa vü melâli
Mecnûna aceb görindi hâli

Sordı ki nedendür inbisâtun
Âdetçe görinmeyen neşâtun

Maksûduna dest-res mi buldun
Dildâruna hem-nefes mi oldun

Ne kadr ile ser-bülend olupsen
N’oldı ki neşât-mend olupsen

Zeyd açdı der-i hizâne-i râz
K’ey turfe hümâ-yı evc-i i‘zâz

Dün tavf-ı diyâr-ı yâr kıldum
Ol serv yana güzâr kıldum

Ta‘vîz vesîlesiyle bir dem
Oldum harem-i visâle mahrem

Gördüm meh-i ârızın ziyâsuz
Âyîne-i tal‘atın cilâsuz

Ne la‘l-i lebinde katraî âb
Ne mâh-ı ruhında zerreî tâb

La‘l-i tere eşki gevher-engîz
Berg-i güle nergisi güher-rîz

Gördü meni etdi nâle-i zâr
Râz açdı mana ki ey vefâ-dâr

Düşdi ola necde reh-güzârun
Gördün ola hâlin ol figârun

Mecnûnımı gördün ise bi’llâh
Eyle men-i zâr-ı andan âgâh

Nişe geçer ola mâh ü sâli
Kim ola refîki n’ola hâli

Bi’llâh güzer etsen ol yanaya
Rahm et men-i zâr ü mübtelâya

Menden ana şerh-i za‘f-ı hâl et
Hâlin men-i hasteden suâl et

Söyle nişesen hücûm-ı gamdan
Tuğyân-ı meşakkat ü sitemden

Matem-zede olduğun eşitdüm
Kıldum yaha çâk ü şîven etdüm

Ol serv ki çıhdı bu çemenden
Menden geldi değül ki senden

Ancak bir ol idi kim çeküp gam
İsterdi meni senünle hem-dem

Çoh gördi bize sipihr-i gaddâr
Yüz min ağyâr içinde bir yâr

Bir zulmdürür bu âşikâre
Elden ne gelür muna ne çâre

Bu ded ki az değül yöküşdür
Hem sabr edeyüm ki sabr hoşdur

Men dut ki mukayyed-i hisârem
Mahbûs-ı hicâb-ı neng ü ârem

Ger şem‘e açılsa şerh-i râzum
Sâyemden olur min ihtirâzum

V’er sâyeme söylesem gam-ı dil
Şem‘ün hasedi gelür mukâbil

Ne yazmağa nâme ihtiyârum
Ne etmeğe arz râz-dârum

Gonca kimiyem men-i perîşân
Ağzum dutulu içüm dolu kan

Sen kim şeh-i kişver-i rızâsen
Her kime dilersen âşinâsen

Yoh hükmi sana çü hâme gayrün
Öz başunadur hemîşe seyrün

Âyâ ne içün kılursen ihmâl
Hâl-i dilün eylemezsen irsâl

Öz nazm-ı latîf ü dil-keşünden
Mazmûn-ı ibâret-i hoşundan

Lutf ile kılup hemîşe tahrîr
Göndermedüğün değül mi taksîr

Senden değülem bu işde râzî
Hâlâ kerem et hilâf-ı mâzî

Nazm eyleyüben beyân-ı hâlün
Şerh-i ruh- i zerd ü eşk-i âlün

İrsâl ede gör men-i hâzîne
K’ol cevhere cân edem hazîne

Elfâzı olup hemîşe zikrüm
Bu kâr-geh içre bikr-i fikrüm

Tarz-ı gam edende câna tasvîr
Ol nakşdan ola çâşnî-gîr

Hem hâl-i dilin kılurdı izhâr
Hem bu gazeli ederdi tekrâr

Bu gazel Leylî dilindendür

Niçün ol safha-i kâfûra kilkin müşg-bâr etmez
Yazup bir ruk’a lutf ile bizi ümmîd-vâr etmez

Menümle dûst lutfın az bilüp çoh ta‘n eder düşmen
Niçün lutf eyleyüp düşmenleri bir şerm-sâr etmez

Gel ey göz yâr hattın nâmede görmek heves kılma
Ki hatt-ı nâme def‘-i derd-i hecr-i hatt-ı yâr etmez

Kebûterden umârdum nâmesin gör za‘f-ı tâli‘ kim
Görüp âhum odın menden yanâ ol hem güzâr etmez

Fuzûlî nâme-i dildâr bir ta‘vîzdür gûyâ
Ki ansuz haste-diller hâtırı bir dem karâr etmez

Tamâmî-i sühan

Mecnûn ki eşitdi ol peyâmı
Baht-ı mütemerrid oldı râmı

İkbâline i‘tikâdı oldı
Dildârına i‘timâdı oldı

Hûn-âb-ı sirişkden çeküp nem
Gül-zâr-ı zamîri oldı hurrem

Hem güldi yüzi çerâğlar tek
Hem gönli ucaldı dağlar tek

Zeyde dedi ey refîk-ı sâdık
Men vahşîye hem-dem-i muvâfık

Çün müjde-i merhamet yetürdün
Yârum haberin mana getürdün

Menden hem ana yetür senâlar
Râz eyle dürûdlar duâlar

Hâk-i derine yetür niyâzum
Dergâhına arza eyle râzum

K’ey cânuma datlu derd dâğı
Gönlüm ferâhı gözüm çerâğı

Li’llâhi’l-hamd yâr imişsen
Men istedüğümce var imişsen

Ahdünde vefâ bulındı âhir
Şehdünde şifâ bulındı âhir

Bildüm ki meni seversen ey mâh
Ahsent ahsent bâreka’llâh

Lutfun haberi karârum aldı
Şîrîn sözün ihtiyârum aldı

Lutfun eşidüp ciğer olur âb
Şîrîn sözüne getürmezem tâb

Âh er kılup özge resm bünyâd
Nâgeh dutasen tarîk-i bî-dâd

Telh ola sözün misâl-i bâde
Lutf olmaya kahr ola arada

Hûblar işi cevr ile cefâdur
Senden görinen mana vefâdur

Fuzuli

5 İthaf şiiri Johann Wolfgang von Goethe ŞiirleriJohann Wolfgang von Goethe
682 kez okundu0

Sabah geldi, tekmeleri ürküttü
Sakin uykumu, beni halim saran,
Uyanırken, sessiz kulübemde
Giderken dağbaşı taze ruhumla;
Şenlendim, her attığım adımla
Yeni çiçeğe, dolu damlalarla salkan;
Yeni gün yükselirken meftun,
Ve herşey serinlendi, beni sevindirmek için.

Ve ben tırmanırken, çayırlar çınarından belirdi
Bir sis çizgi, çizgi yukarı.
Savuldu ve değindi, etrafımı çevirdi,
Ve büyüdü bedenimi kanatlarcasına serdi:
Güzel endamımı daha tadınamadan,
Çevre kapandı üzerime solgun vualla;
Hemen dökünmüş gördüm bulutlarla,
Kendimi kendimle kapanmış buldum seherle.

Aniden güneş delercesine aydınlandı,
Sis arasında berraklık görüle yazdı.
Burada sakin düşekaldı;
Bölündü yükselirken orman ve tepelerle.
Nasılda ümitlendim, ona selam verebilmeye!
Donuk tandan sonra iki kat daha güzel sandım.
Havalı mücadele hala bitmemişti,
Bir parıltı sardı ve gözlerim kamaştı.

Sonra, onları aç dercesine,
İçimden soğukkanlı yeni bir dürtü geldi,
Acele nazarlarla zorladım kendimi kabule,
Çünkü herşey yanıyor ve yakıyordu.
Baktım ki bulutlarla getiriliyor
İlahi bir hatun, gözlerimin önüne,
Öyle bir endam ki ömrümde görmedim;
Bana baktı ve beklercesine öylece dolaştı.

Tanımıyormusun beni? dedi tek bir ağızla,
Benden aktı sevgi ve vefa topraklara:
Anımsarmısın beni, kimi yaralarda
Hayatın pak merhemini döktüm?
Tabi bilirsin beni, ben, ebedi bağ,
Kalbin emel verir bana açıp kapanırken.
Sen değilmiydin kor yürek çırpıntılarıyla
Delikanlıyken bana özümsenirken?

Evet! diye haykırdım, mesut çökerken
Yere doğru, çok uzun sezdim seni:
Huzur verdin bana, genç uzuvlarımdan
Hırs içimde molasız eşelenirken;
Bana, enfes kuş tüyleriyle
Sıcak günde alnıma su serptin;
Bana alemin en iyi ihsanlarını verdin,
Ve her saadeti senden gelen, sadece isterim!

Sana isim vermiyorum, gerçi çok bahsedilir senden
Hatta fazlaca, ve herbiri kendinin bilir seni,
Her göz sana nişanlanmış zanneder,
Her birine ışıldaman olur hicran.
Ah, dalalete düşmüşken, çok yoldaşım vardın,
Şimdi seni tanımışken, sanki yapayalnızım:
Ben ferahımı sadece kendimle paylaşmalıyım,
Senin zarif parıltılarını örtüp kapatmalıyım.

Gülümsedi ve dedi ki: Bak, ne zekisin,
Ne muhtaçsınız, biraz açığa çıkmaya!
Güçbela ağır itham hayallerden emin,
Ancak çocuksu arzulara hakim,
Zannedersin yine insan üstüsün
İhmal edersin erkeğin görevini icra etmeye!
Başkalarından sen ne kadar farklısın?
Tanı kendini, dünyayla huzurda yaşa!

Af et beni, dedim, niyetim iyimserdi!
Gözlerimi beyhude mi açık tutmalıyım?
Memnun bir istek yaşıyor kanımda,
Senin nimetlerinin değerini biliyorum.
Ötekilere içimde asil kor büyüyor,
Ülküyü artık gömemem, istemiyorumda!
Neden bu yolu o kadar özlemle aradım,
Biraderlere onu göstermeyeceksem eğer?

Ve ben söylenirken, bana baktı yüce mahluk
Bir nazarla, insaflı ve merhametli hoşgörüyle;
Kendimi gözlerinde okuyabiliyordum,
Hatamı ve kusurumu, ve doğrularımı.
Hafifce güldü, o anda iyileşmiştim,
Yeni hoşnutluklara ruhum vardı:
Şimdi sağlam güvenlerle
Ona yaklaşabildim, yanına bakınabildim.

Aniden elini uzattı çizgilerin içine
Külfetsiz bulutlara ve kokulara rasgele;
Ve kapınca onu, o tutturdu kendini,
Çektirdi kendini, ve sis mis kalmadı.
Gözüm yine ovada gezinebilirdin,
Semaya bakındım, aydın ve celildi.
Onu sadece en temiz tülü tutar gördüm,
Onu saran ve binbir kıvrımlarla bürüyen.

Ben seni tanırım, tanırım zayıf taraflarını,
Ben bilirim, ne gibi iyilikler içinde neşreder!
-Dedi, sürekli böyle konuşur duyarım onu-
Kabul eyle burada, sana çoktandır ayırdığımı!
Mesut olana, hiçbir şeyden efkar dokunamaz,
Eğer bu hediyeyi alırsa sessiz gönülle:
Sabah muştusuyla örülmüş ve güneş berraklığı,
Şiirlerin perdesi, hakikatlerin ellerinden müjde.

Ve seni ve arkadaşlarını bunaltırsa
Öğleyin olunca, at onu havaya!
Birazdan akşam esintisinin serinliği hışıldar,
Etrafınızı buke-baharat kokuları sarar.
Endişe ağrıları, toprak duygular, susar,
Bulutlar yatağına dönüşür türbeler
Sakinleşir herbir yaşam dalgası,
Gün şefkatli olur, gece pırıldar.

Haydi gelin, dostlar, yollarınızda eğer
Hayatın yükü ezercesine bastırıyorsa,
Hattınızda bir tazecik yeni uğur varsa
Çiçeklerle bezenmiş, altın meyvelerle süslenmiş,
Beraber yarınki güne yürüyoruz!
Böyle yaşıyoruz, böyle mutlu olunuyoruz.
Ve sonra, torunlar bize yas ederlerken,
Onların neşeşine aşkımız ulaşsın erken.

Çeviren: Musa Aksoy

Johann Wolfgang von Goethe

6 Hz. Muhammed’e Şiir şiiri Johann Wolfgang von Goethe ŞiirleriJohann Wolfgang von Goethe
791 kez okundu0

Sevinç sevinç berrak
Ve yıldız yıldız parlak
Bir dağ pınarı
Üstünde beyaz bulutların
Ve kuytusunda bir yeşil yamacın

Aziz ruhlar sallamış beşiğini
Veda edip çocuk tazeliğiyle bulutlara
Raks eder gibi iner mermer kayalara
Haykırır sevincini semalara

Dağ geçitlerinde
Önüne katar renk renk çakılları
Ve bağrına basar kardeş pınarları
Çiçeklenir ayak bastığı yerler
Ve nefesiyle yeşerir çimenler

Yoldaşı olur şimdi ırmaklar
Ovaları doldurur gümüş ışıklar
Bir ses yükselir pınarlardan
‘Kardeş ayırma bizi koynundan,

Bekliyor Yaratan.
Yoksa bizi çölün kumları yutacak
Güneş kanımızı kurutacak

Kardeş,
Dağın ırmaklarını, ovanın ırmaklarını
Hepimizi alıp koynuna
Eriştir bizi yüce Rabbına
Ezelî Derya’nın yanına.’

Peki, der, dağ pınarı
Kendinde toplar bütün pınarları
Ve haşmetle kabarır göğsü, kolları

Ülkeler açılır uğradığı yerlerde
Yeni şehirler doğar ayaklarının altında…
Kulelerin alev zirvelerini
Ve haşmetli mermer saraylarını
Bırakıp arkasında

Yürür mukadder yolunda
Dalgalanır başının üstünde binlerce bayrak
İhtişamının şahitleri
Evlatlarını Rabbine ulaştırarak
Karışır İlahî ummana coşarak!

Johann Wolfgang von Goethe

7 Sevgilinin Yakınlığı şiiri Johann Wolfgang von Goethe ŞiirleriJohann Wolfgang von Goethe
644 kez okundu0

Seni düşünüyorum, güneşin ışıkları denizden aksedince
Seni düşünüyorum, ayın pırıltıları kaynaklara vurunca.
Seni düşünüyorum, uzak bir yol üstünde tozlar havalanırken,
Karanlık bir gecede, dar bir tahta köprüde bir yolcu ürperirken.
Seni düşünüyorum, boğuk uğultularla orda yükselirken dalgalar.
Kulak kesilmek için koruluktayım, sık sık her şeyin sustuğu anlar.
Uzakta olsan bile ben senin yanındayım, sende yakınımdasın.
Güneş batıyor, biraz sonra, beni ışıtacak yıldızlar ne olurdu burda
Yanımda olsaydın

Johann Wolfgang von Goethe

8 Mignon şiiri Johann Wolfgang von Goethe ŞiirleriJohann Wolfgang von Goethe
842 kez okundu0

Bakma konuştuğuma, esasen susuyorum!
Zira gizemim görevim.
Aslında sana içimi dökmek istiyorum,
Ama engelim kaderim.

Vaktinde öteler güneşin seyrini
Karanlık gece, ve zorlar günaydına:
Sert kaya bağrını yarar gani,
Dünya alemden mahrum, olmaz haşa.

Huzur arar herkes dostun kuçağında;
Gam boşalır göğüsde yakınmakla;
Yalnız ahd kapamış dudaklarımı da;
Ancak yaradan kadir açmaya.

Minyon: Sevgili

Çeviren: Musa Aksoy

Johann Wolfgang von Goethe

9 Mart şiiri Johann Wolfgang von Goethe ŞiirleriJohann Wolfgang von Goethe
965 kez okundu0

Aslında yalnız kar yağdı,
Sırası gelmemiş çiçeklerin,
Tüm çiçeklerin vakti vardı,
Tüm çiçeklerin vakti vardı,
Bizi sevindirmelerinin.

Güneşin bakışı aldatıyor
Işığı ılıman, yanlış.
Kırlangıç ise kandırıyor,
Kırlangıç ise kandırıyor,
Neden? Yalnız gelmiş.

Nasıl sevinsem tek başıma,
İlkbahar o kadar yakında?
Oysa beraber gelsek var ya,
Oysa beraber gelsek var ya,
Anında yaz da burada.

Çeviri: Musa Aksoy

Johann Wolfgang von Goethe

10 Mayıs Bayramı şiiri Johann Wolfgang von Goethe ŞiirleriJohann Wolfgang von Goethe
658 kez okundu0

Nasıl şahane parlıyor
Doğa bana asılıyor!
Güneş nasıl da ışıldıyor!
Nasıl gülümsüyor koridor!

Onca çiçekler açıyor
Her bir daldan!
Binlerce ses çıkıyor
Çalılar arasından.

Ve neşe ve ateş
Her bir bağırdan.
Ah Dünya, ah Güneş,
Ah Talih, ah Heyecan,

Ah Yar, ah Aşk,
Enfes, sanki altın,
Tan bulutu gibi hoş,
Kimi yalçın dağların.

Ne şahane kutsadın,
Yine körpe tarlayı-
Salkım çağıyla suladın
Tüm alem ve alayı!

Ah Sevgili, ah Gönlüm,
Nasıl seviyorum seni!
Nasıl parlıyor gözün,
Nasıl seviyorsun beni!

Böyle sever Çayırkuşu,
Ötmeyi, alınca havayı,
Açarken şafak çiçekleri
Rayiha saçılır göğe, oynanır halayı.

Seni seviyorum işte böyle
Kaynayan kanla,
Delikanlı sende bana söyle,
Neşe ve Umutla,

Yepyeni şarkılara
Ve oyunlara kattığın şanla.
Mutlu ol daima,
Nasıl seversen sev beni.

1775

© Çeviri: Musa Aksoy

Bu şiir, Genç Goethe’nin 20’li yaşlarda Aydınlanma (Aufklärung) Çağı arefesinde, “Fırtına&Arzu” (Sturm&Drang) dönemi ezgilerinin yegane bir parçası, ilklerden, yalın ve taptaze şiirlerinden biridir.

Johann Wolfgang von Goethe

11 Manzara Ressamı Amor şiiri Johann Wolfgang von Goethe ŞiirleriJohann Wolfgang von Goethe
654 kez okundu0

Sabah bir kayanın tepesinde,
Hareketsiz, dalmıştım sisin derinine;
Gri tonlu gergin bir tül vardı önümde,
Örtmüştü hepsini enine boyuna yine.

Bir Oğlan yaklaştı, sokuldu yanıbaşıma,
Dediki: Ey Arkadaş, nasıl da dik dik
Donmuşcasına bakarsın boş bir kumaşa?
Boyamaya ve oynaştırmaya
Olan hevesini iyice yitirdin mi?

Döndüm kalfaya keza, ve düşündüm saklıca:
Kerata, bana ustalık mı taslıyor acaba!

Devamlı soluk ve avare kalmaksa amacın,
Dedi Oğlan, akıllıca birşey olamaz;
Bak, sana hemen bir tablo yapayım,
Hoş bir manzara boyamasını öğreteyim biraz.

Ve dimdik uzattı işaret parmağını,
Gül gibi kırmızı ve narin,
Oldukça açılmış halının üzerine,
Başladı parmağıyla çizmeye.

En üste güzel bir güneşi olgun kıldı,
Muazzam parlamasıyla gözlerimi aldı,
Bulutların kenarlarını altın yaptı,
Işıkları aralarından daldıra daldıra saldı.

Sonra hafif ve nazik taçlarını boyadı,
Zinde canlanmış ağaçların, tepeleri silsile geçti,
Ardarda sırasıyla seçti, bomboş arkalarda;
Aşağıları susuz bırakmadı,
Irmağı tamamen doğal yaptı,
Sırf güneşin ışıklarıyla pırıldarcasına,
Semadan derelere düşüp şarıldarcasına.

Ah, akarsuyun kıyılarında çiçekler açtı,
Ve orada, çayırda renkler vardı,
Altın ve Emay ve Erguvan ve bir de Yeşil,
Hepsi Zümrüt ve Yakut gibi, sanki değil!

Bunların üzerlerine ak ve pak göğü mineledi
Ve mavi dağları uzaktan uzağa,
Ki, büsbütün hayran ve tekrar yaratılmış gibi,
Bakakaldım kah Ressama, kah Tabloya.

Nasıl, dedi, kanıtladım sana di mi,
Bu sanattan gayet çok anladığımı;
Ama asıl zorunu ilave edeceğim şimdi.

Sonra hemen sivri parmağının ucuyla
Ve muazzam titizlikle ormanda,
Tam sınırında, güneşin ışıkları kuvvetle
Sarı topraktan geri çarptığı yerde
En tatlı kızı çizdi,
Terbiyeli, zarif giyinmiş ve kuşanmış,
Al yanakları doru saçlarının altında,
Ve yanaklarının rengi
Ressamın parmağının ta kendisiydi.

Hey gidi Oğlan! bağırdım, hangi üstat
Seni okuluna aldı ki,
Böyle tabi ve o kadar da kıvrak
Başlar ve bitirirsin hepsini?

Ben böyle konuşurken, öteden koptu
Bir rüzgar ve zirveleri oynattı,
Nehirde tüm dalgaları karıştırdı,
Mükemmel kızın eşarpını doldurdu
Ve, hayretler içindeki beni daha da şaşırttı,
Kız başladı, ayağını kımıldatmaya,
Yürüdü gitti gelmeye, yaklaştı bize,
Başıboş hocayla oturduğum yere.

Artık şimdi herşey, ama herşey kaynaşırken,
Ağaçlar, ırmak ve çiçekler ve perde
Ve kibar ayağı, en tatlı Perinin,
İnanıyormusunuz, ben hala kayamın tepesinde
Put gibi sessiz ve sakin beklemekteyim?

Çeviren: Musa Aksoy

Johann Wolfgang von Goethe

12 Damat şiiri Johann Wolfgang von Goethe ŞiirleriJohann Wolfgang von Goethe
906 kez okundu0

Gece yarısı, kestirirken, göğsümde nöbette
Sevgi dolu kalbim şen, aniden sabah olmuş gibi;
Gün belirdi, bence kararmaktaydı elbette-
Nedir benim için, o kadar çok getireceği?

Yoktu ya! gayret ettiğim, ulaşmaya uğraştığım
Yalnız yanına varmaya, çektim geçtim bu kordan
Yakan saatte; birden öylece hoşlandı canım
Şu serin akşamda! Değdi ve güzeldi sonradan.

Güneş battı, ve el ele birbirimize bağlı
Beraber selamladık nice rahmetli nuru,
Ve göz kamaştı, gözbebeğine dua bakışlı:
Doğudan, dilerim ki, döner gelir ruhu.

Gece yarısı, yıldızların eşliğinde
Şirin rüyanın eşiğinde, onun yattığı.
Ah Hülya! almaya hazır ol beni de!
Nasıl olsan da, Hayat, iyisin bayağı.

Çeviri: Musa Aksoy

Johann Wolfgang von Goethe