Babil kulesi yıkıldı; söze bir yerden başla! Fakat hangi yerden? Bütün diller birbirine dolaştı, hangi yerden! Bir kelimeyi yerden yere vur, bir kelimeyi bağışla! Bir kelimeyi öp, bir kelimeyi seyret, bir kelimeyi ağla! Cebinde beş tüy gezdir kalem yerine; kartal, akbaba, güvercin, tavus ve serçe. Beş kanatla beş ayrı mektup yaz ve söyle; hangi tüyün yazısı daha güzel, hangi tüyle kanatlanıyor ruhun, hangi tüyle kıpır kıpır gölgeler, hangi tüyle ölüme yolculuğun? Hem mektuplar hem posta arabaları ağır. Hem hangi tüyle imzalıyorsun?
Posta arabalarından söz et bana
Kan var bütün kelimelerin altında
Ezop’un şu lânetli dilinden söz et
Kan var bütün kelimelerin altında
Bu taşın altında ne var? Ya bu kelimenin? Batması mukadder bir geminin, yol aldığı gibi kayalıklara. Kölesiyken kahini oldun Babil’in. Ezop, efendine öğret; dil ne lanetli bir şeydir… Dündür, bugündür, gelecektir; hiç ummadığın anda.
Umulmadık bir gün olabilir bugün
Aslan kardeşçe uzanabilir kayalıklara
Bir çay söyle yağmurların kokusunda
Kan var bütün kelimelerin altında
Bir çay söyle; akşam kanı olsun! Kıpkırmızı ışığı yüze vursun. Aslan çeksin tırnaklarını, kavga yok bugün. Kan var bütün kelimelerin altında…
İşte durup dururken şurda
Bir yelpaze gibi açıldı sesin
Güzün en gürültülü kanadında
Göğün en ince dalında
Bir yelpaze; bin kuş şakıyor her katında. Bir yelpaze; bin kuyuya bakraç salıp değmiyor suya. Bir yelpaze; göğün en ince dalında; düştü düşecek sonbaharımda… Bir yelpaze gibi açıldı sesin. Kan dalgalanıyor rüzgarında.
Kan var bütün kelimelerin altında
Umulmadık bir gün olabilir bugün
Bir çeşme gibi akabilir cumartesi
Çığlığındaki sessiz harfler
Dün gecenin ağırlığıdır damarlarında
Umduğumuz nice gün, umulmadık yaralar açtı tenimizde. Belki adalet olur; umulmadık bir günle iyileştiğimizde. Bir çeşme gibi akabilir cumartesi ve götürür kirimizi. Bu bir cumartesi çığlığı belki. Bir çığlıkta nasıl durursa sessiz harfler, öyle durur işte sesinde kelimeler. Öyle durur, çünkü gecenin ağırlığı hâlâ üzerinde. Damarsız akan kan yayılır sözle.
Ne güzel konuşur sokak satıcıları
Fötr şapkalarıyla ne kalabalıktırlar
Ve çiçekçi kızların göğüsleri
Daha suçsuzdur kırlangıç yumurtasından
Kan var bütün kelimelerin altında
Çünkü aşk, şalını örtmüştür şehre. Artık her konuşma güzel, her bulut gölge. Resim flu, şapkalar birbirine karışmış. Bir kalabalık, hepsi bu! Ne önemi var! Her şey masum ve çiçekçi kızlar, kanlı güller taşıyorlar sepetlerinde.
Yaprağını dökecek ağaç yok burda
Ama ışık dökebilir olanca renklerini
Sürekli işbaşındadır belleğin
Tanık şairler arasında
Oyuncu arkadaşlar arasında
Ağaçlar, yapraklarını toplayıp gittiler. Yanlarında meyvelerini ve gölgelerini de götürdüler. Fakat bıraktılar bizi. “Bir gölge bile değilsiniz! ” dediler. Hey tepeler, vadiler, bozkırlar, kayalıklar, ne kadar çıplaksınız! Boşuna heveslenmeyin. Yaprağını dökecek ağaç yok burda! Ağaç yok! Ağaç yok! Ağaç yok! Güneş sen dök o halde renklerini! Güneşsen yak ve biz unutmayalım renklerini.
Yolculuk bir kafiye arayabilir
Atının kuyruğundaki düğümde
Ölüm bir kafiye arayabilir
Ak gömleğinde
Yol bir kafiye arar ve bulur
Dönemeçlerin benzerliğinde
Ben bir kafiye arar ve bulurum sana ait her şeyde. İşte şairlerin gözü önünde, eğildiği dizi önünde, ay kararır yüzü önünde. Ben bir kafiye arar ve bulurum.
At, yola; ölüm, kefene; yol, dönemeçlere sığındığında, anladım:
Kan var bütün kelimelerin altında!
Bir gül al eline söz gelimi
Kan var bütün kelimelerin altında
Beş dakka tut bir aynanın önünde
Sonra kes o aynadan bir tutam
Beyaz bir tülbent içinde
Koy iç cebine
Bütün bir ömür kokar o ayna
Kan var bütün kelimelerin altında.
– Bir gül almak kolay mı? Demek bir gül alayım elime!
– Söz gelimi!
– Demek aynanın önünde tutayım beş dakka!
– Söz gelimi!
– Demek keseyim o aynadan bir tutam!
– Söz gelimi!
– Bir tutam saç gibi beyaz tülbent içinde!
– Söz gelimi!
– Bütün bir ömür boyu cebimde bahar!
– Söz gelimi!
– Söz gelimi göstermez gülü gören aynalar!
Kan var bütün kelimelerin altında
İşte o kandır senin gülüşün
Sızmıştır hayatın derinliklerine
Siyahtır orda kırmızıdır
Daldan dala atlar
Sever çocuklara anlatılan masalları
Bıçak izidir iki dudağın birleştiği çizgi. Kesilen bir hayattır; nardır yani. Işıl ışıl beyaz nar taneleri; saçılır etrafa kandır yani. Ve emer toprak fışkırsın diye hayat, bu gülüşü tutamaz, sağnaktır yani. Emer zindanlarda sultanlar yüzüğünü. Siyahtır, kırmızıdır; ağudur yani. Daldan dala atlar bu ağulu ses; masallara dokunur; avutur yani.
Ama iş savunmaya gelince
Yalnız alevi savunur
Ve güneşin solmaz çekirdeğini
Yalnız doruklarda
İş savunmaya gelince; kış fırtınayı savunur, deniz aysbergi, oysa bahar savunamaz çiçeklerini; hırsız elması savunur, savunamaz elmas alevlerini. Aşk, sen savunursan; yalnız alevi savunursun ve güneşin solmaz çekirdeğini. Aşk, sen savunur musun?
Savunuyorsan teslim olan kim yalnız doruklarda?
Güneş dünyaya yaklaştı …
Umulmadık bir gün olabilir bugün
Kan Var Bütün Kelimelerin Altında
Kan Var Bütün Kelimelerin Altında, Cemal Süreya, 1969.
Meridvenşiir
Mart Nisan 2005
Sayı 2