Mavi Marmara bir gemi değil, bir devrimdir. Allah’ın, biz kulları ibret alsın için, gözümüzün önüne serdiği bir Kerbela sahnesidir. Zalim ile mazlumun, Hak ile batılın; kafalarda hiç şüphe bırakmayacak denli birbirinden ayrılmasıdır. İnsanlığı temsilen, bütün dünya vatandaşlarına gönderilen açık bir mektuptur. Okuması yazması olan hemen herkes, bu açık metnin ne manaya geldiğini yüreğiyle kavrar. Okuma yazma derken, harflerden bahsetmiyoruz tabi ki! Okumak zaten gözle değil, kalpledir. Kalbi olmayanlar; okuma yazma bilmezler!
Halen içinizde Mavi Marmara’nın bir tersanede yapılan ve suyun yüzeyinde yol alan, bilmem kaç tonluk bir gemi olduğunu düşünen demir kafalılar varsa, şunu bir an evvel açık etmem lazım. Mavi Marmara, benim inancıma göre, Allah’ın emri ile cennette melekler tarafından bina edilen bir mananın, yeryüzünde bir gemi iskeletine bindirilmesidir. Yani gemi, o mananın yalnızca kıyafetidir.
Bu açıdan bakınca Mavi Marmara, taşıdığı mana itibarı ile her şey olabilir. Bir bakarsınız tren olur, bir bakarsınız uçak. Kim bilir belki bir gün uzunca kanatlarıyla bir kuş… Evrendeki her şey gibi mülkiyeti sadece ama sadece Allah’a aittir. Ne İHH, ne de o gemiye binen diğer muhterem eşhas, Mavi Marmara bizimdir diyebilirler. Allah’ın emrine vesile olmuşlardır ve bundan gayrı/öte bir güçleri de yoktur. Şimdi gücü olan birileri var ise, onlar da o mananın içinde eriyen dokuzudur. Allah rahmet eylesin!
Neden bunların izahına girdim peki? Çünkü Mavi Marmara’nın geçtiğimiz haftalarda Gazze’ye, tekrar yola çıkması planlanıyordu ama bir şekilde nasip olmadı. Yaptığımız planın tutması için tek şart varsa, o da yaptığımız planın Allah’ın planıyla aynı olmasıdır! İç ve dış baskılar neticesinde bu geminin demir alamıyor oluşundan ötürü ortalığı kirli bir eleştiri yağmuru götürüyor durumda. Başta İHH olmak üzere, İsrail’in baskılarına boyun eğdiği düşünülen hükümet de eleştirilenler arasında. Anlamak mümkün değil!
Neyi anlamak mümkün değil biliyor musunuz? Her şeyi! Kardeşlerim! Canlarını feda uğruna, bu muazzam devrimi en yakın yerden, yani gemiden seyredenlerin daha neden çekincesi, korkusu olabilir ki? ! Zamanı değildir, Allah o geminin kalkması için bir “ol! ” vermemiştir ve dahası belki de Mavi Marmara yoluna bir gemi ile devam etmeyecektir artık, kim bilir! Bu eleştirileri yapanları, Mavi Marmara’nın manasını bir gemi üzerine düşürmekle, pek putperestçe buluyorum açıkçası.
Allah’ın yeryüzüne düşürdüğü mana, kaybolur mu sanıyorsunuz? Ben manayı, enerjiye benzetiyorum. Hiçbir zaman kaybolmayan ama sürekli dönüşen bir mefhum gibi yani… Bu sayede, mananın üzerine düştüğü eşyadan (“eşya”, “şey”in çoğuludur) korunuyorum. Putperestlik; tam olarak o eşyada takılıp kalmakla, bir kere o şeyden zuhur eden manayı tekrar ve tekrar o şeyden saplantılı bir biçimde beklemekle vaki olur. Hâlbuki mana, her an vesile değiştirebilir. Ve yalnızca Allah’tan kaynak alır.
Gemiyi türbeleştirme temayülünü de bu yüzden çok uzak buluyorum kendime. Elbette hepimiz, geminin İstanbul’a gelişini gidip karşıladık. Merakımızdan, hevesimizden, heyecanımızdan, bu büyük devrimin dekoruna koşturduk hemen. Ama en nihayetinde bir gemi bu! Bize hatırlattıkları açısından her daim yaşayacak bir gemi olsa da, bir gemi işte ya… Tekrar o manayı giyindiğinde, artık gemi olmayacak, ona Mavi Marmara diyeceğiz tekrar.
Demir alamayan ve Gazze’ye gidemeyen bu gemiye bu kadar yükleniyor olmayı, o manaya duyulan açlıktan ibaret sayıyorum ve yadırgamıyorum da. Hepimiz o manayla karın doyuran insanlarız! Akşam eve dönünce, ailemize o manadan getirmek, yedirmek istiyoruz. Ama bu kadar yüklenmesek gemiye; bakarsınız bir gün uçak olur, tren olur, kuş olur, geri gelir o mana! Ve heyecanla doğrularak deriz ki; “işte bu Mavi Marmara! ”
Dünyaya Yeni Söz Gazetesi, 03.07.2011