Doruktan uzattıkça mercan bakışlarını
Bazen güneşe bakan gülleri hatırlarım
Yaprakları en ücra yıldız kanatlarından
Ezgiler sağnak sağnak iner dudaklarından
Bazen fosforlu bir gemi belirir ufukta
Köpürür ülkemin siyah koylarında
Aralayıp susamış mekan bulutlarını
Doruktan uzattıkça mercan bakışlarını
Bazen bir kapı açılır rüyalarımda
Sonsuzluk çiçek tozu, dökülür avuçlarıma…
O nasıl maceraydı, o nasıl ‘düşt’ü
Çevresine ihtilal kuzgunları üşüştü
Ay görünce düzenli ışıyan gözlerini
Hıçkırıklı bir mendil gökten kıyıya düştü
Öyle maktul bir esaret boşaldı ki doğudan
köleler ata bindi, sultanlar yaya düştü
Nuyageva bir gümüştü, tılsımlı bir gülüştü…
Nurullah Genç
Kayıt Tarihi : 1.11.2001 23:48:00
Siyah belki aldatır içindeki beyazı
Talihin aynaları kırıyorsa,hüzündür
Sen yine anlamadın ne baharı, ne yazı
Beni cehennem kılan o esrarlı yüzündür
Sen küçük bir lalesin; avuçlarında nergis
Ben acının zehrine su katan hummalı dev
Gözlerinde isyanı damıtıyor kan ve sis
Gözlerimi yakıyor bu karayel,bu alev
Sen uzak bir nehirsin denizlere yabancı
Ben ruhumun çölüne göklerden su taşırım
Senin kalbinde kahra gülümseyen bir sancı
Ben kalbimi dağların derdiyle paylaşırım
Bilmem neyi aradım bir ömür kuşlarında
Binbir gece yürüdüm hangi muamma için
Zümrüd-ü anka uçar senin bakışlarında
Benim rüyalarımda birkaç deli güvercin
Nurullah Genç
Kayıt Tarihi : 5.4.2006 14:24:00
Heyecan ki, bitimsiz bir fırtınaydı o gün
Sarsılıyordu zaman, ufuklar ve kardelen
Bir bekleyen var beni karanlığın kalbinde
Gidiyorum; yıldızlar mütebessim, ay derin
Efsaneler yurdunun has bahçesine sessiz
Gidiyorum; aynalar unutsun mevsimleri
Gökkuşağı olmalı gökyüzünde gözlerin
Yollar nasıl da mağrur, kıvrım kıvrım mutluluk
Her şey kayıp gidiyor altından ellerimin
Bir bekleyen var beni uzakta ve çaresiz
Dağlara bakıyorum: Duman duman ayrılık
Hava biraz bulutlu, biraz dalgın ve ayaz
Ömrüm bir muammanın avuçlarında şimdi
Düşlerim, Ankara’ya vardığımda bembeyaz
Nurullah Genç
Kayıt Tarihi : 22.1.2009 23:43:00
Demek ki bir şairin
Sabrının son dervişi de öldürülmüştür
Kan sızmak üzredir harflerin arasına
Ateş birkaç damla ihanet tebessümü
Bir kuyudan su çekmeyi bekleyen
Bahçıvanın rüyasında bir kalem
Bir zambağın hercai yapraklarına
Sen vefasız bir bahar kelebeği
Sen sadakat bilmeyen yapmacık bir Leyla’sın
Diye yazmak üzredir
Demek ki bir şairin
Ruhunun son yangını da söndürülmüştür
Nurullah Genç
Kayıt Tarihi : 15.6.2007 15:04:00
derya içre deryayı bilmeyenlere
İlkbahar
Resmini yapabilseydi parmaklarım
Karanfillerle buluşup perçemlerinde
Yitik kalbini arardı denizlerin
Yoksa o gözler masmavi çiçeklerin
Bin bir çeşidiyle damıtılmış bir nehrin
Sularını arayan yıldız mıdır göğümde
Yoksa o baygın tebessümüne
Dokundukça alevlenen
Çaresiz bir yaprak mıdır ellerim
Yaz
Bu rıhtım, bu liman, yorgun gemiler
Akkor kirpiklerinden fışkıran dalgaların
Sahillere vuran yalnızlığıdır
Parçalanan adaların uzaktan
Duyulan feryadı, çöl ağıtları
Düşürür pencereme
Ya serin bahçelerin gölgesinde
Bekleyeceğim güvercinlerle gelen
Bir deniz türküsünü
Ya da kavurunca ateş ve rüzgâr
Savuracak ötelere ruhumu
Gel ey sonbahar
Sonbahar
Eylül kıvamındadır deniz fenerleri
Sular sapsarı bulutlardan süzülür
Kâbus ve rüya
Sıradağlar gibi çöker uykuya
Hayal bir kardelen yurduysa, derya
Yıkar beklenmedik fırtınalarla
Kaptanların son duruşlarını
Göğsüme bastırdığım
Bir tayfanın ölüm fotoğrafıdır
Düşer kumsallarına acının
Her sonbaharla
Kış
Gül dondu, gönül dondu
Kıpırdayamıyor bakış ve evren
Meğer engin ufuklardan ansızın
Çıkmaz sokaklarına girmişim buzulların
Dağ yutunca kalbimi, kanımda kuşlar
Kar tufanı altında kırılan kanatların
Çıkardığı son sesi duymuşlar
Meğer köpük gölgesiymiş umutlar
Kaç ömür saklıysa içinde her anın
İnsan kendi karanlığına çekermiş
Yaşanmamış mevsimlerini sevdanın
Nurullah Genç
Kayıt Tarihi : 19.2.2008 15:01:00
daha dokunmadan kurudu irem
çöllere birtürlü yağamıyorum
yeni bir koşunun başlangıcında
biraz deprem sonrası
biraz şehir hülyası
bir kalp yangınından geriye kalan
siyah gözlerine beni de götür
artık bir bu yerlere sığamıyorum
pembe uçurtmalar yolladığından beri
sarardı tiryaki menekşeleri
sonbaharın tozlu kafeslerinde
sevgi turnalarına yakalanıyorum
turnalar gidiyor; ben kalıyorum
avareyim, asudeyim, yorgunum
bilmiyorum neden sana vurgunum
erzurum garında, banklar üstünde
uyku tutmuyor karanlıkları
yitik düşlerimi kovalıyorum
gölgeler gidiyor; ben kalıyorum
binbir türlü kokuyorsa yaylalar
siyah gözlerine beni de götür
baharın koynundan koparıp sana
ipek bir mendille sardığım yüreğimle
şehzade gülleri gönderiyorum
umutlar kalıyor; ben gidiyorum
bütün yalkanlileri, deniz fenerleri
kaptanları sorgulayan
yanından geçen küheylanların
korku tufanına yakalandığını
siyah gözlerine beni de götür
güneş ülkesinden gelen yiğitler
benzeri olmayan bir dünya kursun
cellat, ayrılığın boynunu vursun
usul usul intizarı çürüten
bu hercai diken, bu çılgın arzu
sürüklüyor imkansız muştuların
eşiğine gönül vadilerini
bir ağaçtan düşen yapraklar gibi
düşüyorum tanyerine
ya topla yaralı kırlangıçları
ya da bu vefasız şarkıyı bitir
özgürlüğe giden tutsaklar gibi
siyah gözlerine beni de götür
Nurullah Genç
Kayıt Tarihi : 3.7.2003 12:32:00
Sen geliyorsun; kuşlar geliyor bahçelerden
Papatya kokusu bir de, sen gelmeden önce
Nasıl tanıyorum bilsen geçtiğin sokakları
Biraz mahmur oluyor bakışları, fersiz, çaresiz
Ölü kelebekler görüyorum sokak köşelerinde
Duvar diplerine bırakılmış acılar
Yorgun ihtiyarlar bir de, gençliğini arayan
Sen tüm sokaklardan geçmişsin meğer
Hangisine baktıysam rengi bembeyaz
Bir dokun bin ah işit pencereden
Bir asker ağlıyor kenarında sessizce
Yavuklusunun adını unutmuş gözlerinde
Ne zaman biteceğini askerliğinin
Nereye gideceğini, kim olduğunu
Aklının karıştığı mahzenlerde
Bir adam izlerine bakıyor delice
Şimdi sen geliyorsun, biliyorum
Hayallerim geliyor, umutlarım, mutluluğum
Hiçbir şeyi görmüyor gözlerim
Gireceğin kapıdan başka
Nurullah Genç
Kayıt Tarihi : 15.1.2003 22:54:00
dön kendine, gözlerimi yüzünde
vur kendini kimsesiz yolara ömrünün
eysarı gök bulutu, ey ızdırap gülşeni
zaman definesini taşı dagarcığında
yoksa aşkı bir belelı vadiye çekersin
eline geçince ruhun dizginlerini
umudunu imkansız çöllere taşır ölüm
kumların dehşetine salar gezginlerini
efsunlu bir vahanın bağrına düşer ölüm
eteği neden yaslı keremsiz kalan dağın
hangi rüzgar kuruttu duygular tarlasını
ey sarı gök bulutu, ey ızdırap gülşeni
dokundur ellerini şiirin alevine
yoksa aşk, bir köşede ansızın yakar seni
dön kendine, anlarsın; yıllar boyu çaresiz
olmak ne kadar acı karanlık bir kuyuda
birer birer kapanır güneşin perdeleri
kaybedersin bir daha dönmemek üzere geri
riyakar neş’eyi de, budala uykuyuda
Nurullah Genç
Kayıt Tarihi : 19.2.2001 19:51:00
Varsın olmasın sabah; gün doğmasın ne çıkar
Ben zaten yitirmişim deniz fenerlerini
Bilseydi okyanusta tutuşan gemileri
Dalgalar ölür müydü bu kan rengi kumsalda
Uzun bir taraçadan bakıyor şimdi selda
Varsın bütün hıncını benden alsın yalnızlık
Gri elbette kahır getirir mâveradan
Turuncu başaklarda büyüyen her katilin
Hayatı biraz hüzün, biraz çöl ve ıssızlık
Sanki bütün çiçekler gizemli bir masalda
Tâlihin esrârını yıkıyor şimdi selda
Sorulur mu bir saray lalesine memleket
Hani, o gökyüzünün eski bulutlarından
Düşer mi birkaç damla ışık avuçlarıma
Nedense tükenmiyor bu son firâk-ı yeldâ
Sahrada bir meczûbu yakıyor şimdi selda
Varsın bir akşam vakti kurusun menekşeler
Ey fırçasında bahar biriken soylu ressam
Ey toprağa bereket bağışlayan anneler
Hani sonsuzdu ufuk, hani hayaldi mahşer
Yol da bulamazsınız bu tûfanda, bir sal da
Ruhumun burçlarına çıkıyor şimdi selda
Kum taneleri neden sevdasız ve kederli
Ve neden kasırgaya dönüyor sarmaşıklar
Nerede yâr elinden zehir içen aşıklar
Ne kâbus içindeyim; ne mutlu bir rüyada
Yakama gökkuşağı takıyor şimdi selda
Gururlu bir vadiyi süsleyen gül ve mevsim
Müzeyyen aynalarda ışıldayan her resim
Bir ankâ heybetiyle deliyor karanlığı
Renkleri büyülüyor ayışığında sesim
Bu câzibeye kul da müptelâdır, kral da
İçimde nehir nehir akıyor şimdi selda
Nurullah Genç
Kayıt Tarihi : 1.10.2009 00:29:00
ağlamak, uyanmaktır ateşe baş koyarak
ağlamak, çeşmeleri yaşamaktır yeniden
hayalin toprağında ölümü koklayarak
ağlamak, bir umuda başlamaktır yeniden
içimde mutluluğun kökleri buharlaşır
dağlara tülbent olur kalbimin suskunluğu
bir yanımda, gülümden ayrılanlar ağlaşır
bir yanımda gülümü hatırlatan bir kuğu
ıslanan her kirpiğim gözlerimde eriyor
hıçkırık, bir yıldızın kaymasıdır içimde
O’nsuz tebessüm bile bana zehir veriyor
evime dönüyorum hergün başka biçimde
ağlamak, bulutların içini dökmesidir
kuruyan yarasından sızıyor elemlerin
ağlamak, bir yiğidin dizüstü çökmesidir
ağlasa da, yüreği ağlamaz zalimlerin
Nurullah Genç
Kayıt Tarihi : 31.3.2002 13:10:00
Sen ki, gül bahçesinde kalbimin mâhurusun
Bir de hüzzâm yerine bana nihâvendi sun
O kâbus günlerin matemi unutulsun
Gülümse de ruhumun gözyaşları kurusun
Sen ki, gül bahçesinde kalbimin mâhurusun
Bir de hüzzâm yerine bana nihâvendi sun
Sevdamızı duyunca aynalar coştu bugün
Hayalimde efsulu yüzün bir hoştu bugün
Seni gören ağaçlar, kuşlar sarhoştu bugün
Söyle niye penceren yine bomboştu bugün
Sen ki, gül bahçesinde kalbimin mâhurusun
Bir de hüzzâm yerine bana nihâvendi sun
Nurullah Genç
Kayıt Tarihi : 31.3.2002 13:35:00
Yıllardır göğümüzden aldı güneşi, ayı
İnsanlığın kralı İsrailli amcayı
Bilemedik; kanımız doyururmuş bu yerde
Doğmuşuz; ölüyoruz kapkaranlık evlerde
Şu küçücük kalbimiz ona düşmanmış meğer
Ey zalimler zalimi Hitler, görseydin eğer
Vahşice parçalayıp gülkurusu tenleri
Efsanevi şanına gölge düşürenleri
Merhameti hatırlar, gözüyaşlı bakardın
Kahrından bir mum gibi eriyip de akardın
Rengârenk kurşunlarla sırılsıklam olmuşuz
Ateşten bahçemizde gonca gonca solmuşuz
Aldatıp yeryüzünün bütün sakinlerini
Vahşetin zirvesine koyarak dinlerini
Saklanarak geceye, bulutlara, denize
İsrailli amcalar misket atıyor bize
Yağmur dedikleri şey meğer böyle yağarmış
Evrenin katilleri canı kanda boğarmış
Ey kuşlar nerdesiniz, nerdesiniz ey filler
Bizi yalnız bıraktı insan adlı sefiller
Tahtında hainleri oturtan bir milletin
Zincirini kırması mümkün müdür zilletin
Yiğitler nerdesiniz, ey Peygamber düşleri
Kalbimizi emiyor bir yılanın dişleri
Ey arslanlar, kartallar, ceylanlar nerdesiniz
Kesildi mi sonunda bu dünyada sesiniz
Tarzanın ihaneti ağlatıyorsa sizi
Ağlamayın; o zaten asla sevmezdi bizi
Ne masal kaldı artık ufkumuzda, ne destan
Uyanmanın vaktidir bu zavallı kâbustan
Ey hümanist muamma, ey dünya bekçileri
Konuşmasınlar diye kopardınız dilleri
Gün gelir de, aşikâr olursa tende sırlar
Bu amcalar size de kan mezarı hazırlar
Vurdular; toprak için açmışız bağrımızı
Aç ve susuz değiliz; unuttuk ağrımızı
Yüzümüz kan içinde, göğsümüz, ellerimiz
Kuş olup uçtu göğe masum hayallerimiz
Biz alevler şehrinin ağlaşan çocukları
Filistin’in ölümü paylaşan çocukları
Nurullah Genç
Kayıt Tarihi : 6.1.2009 14:00:00