Aşk Şiirleri

1 Ah! şiiri Ah Muhsin Ünlü ŞiirleriAh Muhsin Ünlü
710 kez okundu0

ah! ben bundan sonra bir karı sevmek
başkasını sevmek*
-burçak’a evet

işte sen gülüyorsun
ve beni daha geniş bir salona almış oluyorlar
gözlerim dönüyor sevdadan, merkezden değil
tam beş milyon park oluyorum, mavzerler caba
defterime tartışmasız bir kuzu çiziyorum da!

şehri ispatlamaktan geliyorum heykeller hala bitmiş
bak ben sana ay aldım al ay aldım bak ben sana
hem fischer de sebt günü çekilmişti galiba
bir defterime kuzu tartışmasız çiziyorum da!

sana bir gülü olmamanın biyolojisinden soruyorum de ki:
‘sanmıyorum bu, bir beygirin metale meylettiğini bildirsin’
kalemi kurdelayla dersem babam annemi dövmesin
defterime çiziyorum bir kuzu tartışmasız da!

rimbaud okumuşuz gibi soluyor şurdaki tank bak
hiç sevişmediğimiz için doğruluyor matbaa
haydi gel şapkamızı türkiye’ye gömelim
defterime bir çiziyorum tartışmasız kuzu da!

Ah Muhsin Ünlü

2 Vincit Omnia Veritas! şiiri Ah Muhsin Ünlü ŞiirleriAh Muhsin Ünlü
1411 kez okundu0

belki inanmayacaksın ama ben bu şiiri ellerimle yazıyorum sevgilim
çünkü benim gömdüğüm kızlar ara sıra boğulur
ve laik aşk çarpık toplumlaştırır, doğurma ne olur
sirk deseler tek hırkam var, çatışmada bıraktım
şimdi gidip beckett okuyacağım, beni de seyret tanrım!
öfkemi devletle bir toprağa gömüyorum
aklımsa çamura saplandı saplanacak
şems çeker çıkarır kitabı havuzdan; kuru
ertan, alsana şu tüfeği duvardan benim ellerim ıslak

Ah Muhsin Ünlü

3 Sana Bir Ara Aklımda Kalanları Anlatırım şiiri Alper Gencer ŞiirleriAlper Gencer
639 kez okundu0

ne sular geçti böyle buzla buhar arası
ne kısa bir yazken o niçin hala bitmiyor
durmuş bir vakit bende sisli gece yarısı
çektirdiğin fotoğraf neden hiç konuşmuyor

geç kaldık ve yanlışları güzeltemedik
erken varsak doğrular bakışı yakacaktı
çok sarhoştum yani hak ettim yaşamayı
evden kaçmıştım eve
tuza yara saçmıştım
bütün randevulara düzenli olarak geç kalmakta haklıydım
gök bana göre değildi yeri zaten hiç sorma
gök de kendine göreydi yerde zaten hiç durma
çıktım bir kapısını bulup yaşadıklarımdan
vardım ki seni sevdim
seni sevdim evler arasından bir evdin

döndüm ve dönüşümle düştü aniden dekor
sen yükseldin elinde kara bir kalem vardı
say ki her yanım ihanet kadar yazdı
ve çeşitli organlar olarak
insanı yar eden vardı
var eden vardı aşkı
kelebek küllerinden bir şaraba yazarak

okumak budur
yani yağmur bekleyen toprağın durmaksızın kuruması
sana çok şeyler anlatmak istemem
kendi sesime kavuşasım kadardı
senaryo gereği doğdum
çocuklarım oldu her an ölebilirler
bel bağladım kimyaya
kendimi siyah elbiseler içinde
buldum hiç durmadan bir kızıla bakarken
durdum binlerce sene kendime ki ağlarım
anam babam diyorum her an ölebilirler

ölsünler ne çıkar
en çok her boşluğu dolduran bir keder çıkar
allah kimseyi ölümden korumasın
ölüm olmasa bu rezil hayatın suyu çıkar
sen de gidip öldün ama kalıp öldürüyorsun
ben de kalıp ölüyorsam senin dirinledir bu
bu kadardır işte ne kadar dersek o kadar olan hayat
herkes ölür gider biz yaşayıp kalırız
öyle bir kalırız ki
kadraj dağılır
ve dünya birer diri olarak bizi kabul edemez
yaşamak budur
herkes giderken kalmak zorunda kalmakla beraber kalmak
kadar kahpe ve yalan
kadar başımızın üstünde yeri var

hayatımın rolünü oynadım başrolde sen de vardın
ne fırtınaydı ama o saçlarınla birlikte
ne güneşlere yandık var mıydı hiç hatırım
avluda oturmuştuk ellerin ellerimde
sana bir ara aklımda kalanları anlatırım

Alper Gencer

4 Sıradaki Ezan Sevip De Kavuşamayanlar İçin Gelsin! şiiri Alper Gencer ŞiirleriAlper Gencer
683 kez okundu0

sevdiğini alamayan bütün müezzinlere…

bir trapezin durması gibi suya
içime çok yüksek bir yerden atlar mısın leyla
başın kaşın yarılsa diplerime çarparak
kanın karışsa suyuma
yerin bütün kanunlarına kusarak
ben sana bulanayım sen bana…

kapımı çalmanı istiyorum leyla
o kadar evde yokum ki anlatamam
insan insana aşık olmaz güzelim
insan insanın yanında bile durmaz
bak hala görmedin mi yoksa mecnunu
sen sanıp çölün öpmedi mi kumunu
şundandır her dem kalbe yayılan sızı
neyi sevdiysek dolandı kanatarak
dikenli bir tel olup seven her tarafımızı
elbet her fani gibi ben de bir faniyim
sen de bir fanisin leyla jiletin varsa göstereyim

yine de kapımı çalmanı istiyorum leyla
evde yokum evim yok dışardayız cümbür cemaat
seni de istemiyorum beni de bu başka
öyle bir yol ki nasıl güzel nasıl dar
benim de bu dünyada ödünç bir kapım var
olmuyor tutamıyorum kendimi leyla
kapımı çalmanı istiyorum hepsi bu kadar

Alper Gencer

5 Hz. Ali’ye Mektup şiiri Alper Gencer ŞiirleriAlper Gencer
801 kez okundu0

sen belki tanımazsın ama ben senin için ölürüm!
sen beni tanımazsan ben zaten ölüyüm!
bir Allah’a bir anneme sonsuz itimadım var
herkes beni yarı yolda bırakıyor ya Ali
herkes beni yarı yolda bırakıyor bu çok zor!

sana bu mektubu pişirilmiş çamurun içerisinden yazıyorum
ağaçların otların ortasında yaşıyorum
cayır cayır yanan bir orman ne kadar uzun yaşar?
Allah’ım benim yanmayan yerlerimden yangın çıkar
yanan öd ağacının külü olmak istiyorum
yanan bir öd ağacı gibi yanmak istiyorum
çakmağın varsa çak tutuştur kalbimi
kılıcın varsa çek yatıştır nefsimi
sebebin varsa çık karıştır derdimi
bir kez yüzün görmeye bu can kurban ya Ali

yürüdün kınında kılıç yüreğinde aşk
dünya atlıların hışmına uğramış gibi toz ve duman
ortalık putlarla dolu İbrahim yorgun düşmüş olmalı
ve bu açıdan bakınca Yakup
kör olmakta son derece haklı
Yusuf doğuran bir kuyum yok
Davudi bir sesim yok Zebur söylemek için
İsa’nın yakışıklı alnından
kilise duvarlarına çakılan
grotesk bir çarmıh kaldı geriye
ve onca hikmetinden Musa’nın
kekemelik, israil’e…
Musa kekelerken oysa
söze şarkılar bahşeden bir sesi vardı
bunlar kekelerken havada
kurşun sesleri ve çocuk çığlıkları…
demem o ki Zülfikar’a davranan elin
eksikliği hissediliyor şu an dünyada

seni sırtından hançerlediler çünkü başka şansları yoktu!
risk almayı gerektirir seninle göz göze gelmek
seni sevmek bir insanı sevmenin iskelesidir
bugün ne dünden bir sonraki gündür ne yarından bir önceki…
bugün hem dünkü gündür hem yarın ve sonraki
yani mütemadiyen seninle yaşıyor olabilmek gibi bir bahtım var
mesela bir akşam Resul’ün evine giderken beni de uykumdan al

insan önce annesini sever, sen önce O’nu sevdin
O’nu sen kırıp çıkardın insanın kendini seyrettiği aksinden
şimdi bazıları mübalağalı buluyor beni
bazıları gülüp geçiyor ki senin
vurduğunu cehenneme postalayan bir kılıcın vardı
ama onları görsen ağlardın merhametten
sen onlar için kendini ve evladını feda ettin onlar
kendileri için senin evladının her gün başını vuruyorlar
ben senden öğrendim ki oysa inanmak
mesela dost için ölüme yatıp orda
teslimiyet doğuran bir uykuya dalmaktır

dünyaya senin gözlerinle bakmak isterdim ya Ali
şurasında biraz vicdan olan herkesin seni sevmek borcu var
bir puta dahi inanmanın varsa inanmakla bir alakası ki var
insan senin Resul’e teslim oluşunla inanmayı tamamlar

sen bana dil oldun Rahman o dile ağız
sen bana göz oldun Mustafa göze yürek
sen bana söz oldun Kuran o söze ayet
bir kez yüzün görmeye bu can kurban ya Ali

seninle en sevdiğim müştereğimiz
ikimiz de en çok hep, hep O’nu seveceğiz
zannımca sonumuz tam da şöyle olacak
sen Hüseyn’in başını koyacaksın ortaya
paramparça olacak gönül zembereğimiz
sen Hasan’ın ağusundan taslarla sunacaksın
musallat olmayacak nefis en-gereğimiz
sen Fatma’nın gözlerini bizle paylaşacaksın
hakikat söyleyecek aşk ile yüreğimiz
senin kalbin bir abanın altında korunmuştur
benim kalbime de yer var mı orda ya Ali?

sen belki tanımazsın ama ben senin için ölürüm
sen beni tanımazsan ben zaten ölüyüm
işte gözyuvarlarımı boşalttım Zülfikar’ınla
bunca okudum senin gözlerinle bakmak için dünyaya
hep senin gözlerinle bakmak için ya Ali
Resul’e
ve Allah’a!

Alper Gencer

6 Cezayir Radyosu şiiri Alper Gencer ŞiirleriAlper Gencer
631 kez okundu0

yine sadık battal’a…

ben sadece kendi kaderimin peşinden koşturuyorum
senin başka dünyalara kader bağlamışlığın var
köprülene köprülene köprülerden geçiyoruz
savaşlardan kan var bayraklar solduruyor renkleri
sarmalların kollarını kırıyorken genetik
ruh bulaştırıyoruz birbirimize dna değil!
sevgilim çaktırma durumlar kritik
bence biz bundan sonrasına yürüyerek saldıralım

insan olan her şeye alışır ve bütün övgüler allah’a
allah deyince sen önce merhamet anla!
misal ben zeytine hiçbir zaman hayır demedim
ve çaya ve tütüne ant olsun
allah hepimizi kendine ısmarladı ha!

elinde silah varken muhabbete geleni göremezsin
kışkır kışkır kışkırtırlar bu dünyada adamı
güneşi koy demlensin saate bakmayalım
uyumasak doğrudan rüyaya çıkıyor zaten hayat
kuşları uçarken görsen kuşları uçarken görmenin cenneti
fakat illa ateş yakacaksan
odunu da yanında götürmen lüzum ediyor

mevsimler yalan soğuk sahici üşümek hakikat olsun sana
bu kadar tropik durma güneş seni kıskanacak
bahçeleri derenlerin ellerinden öpmüştük
sana gül, sana yine gül, sana bir gül, bir gül daha…
mağaraların insan içlerine kapandığı bir yerde
çanlar camileri yıkmış, ezanlar kiliseleri
mağaralar benim içimi açıyor sevgilim
gönlün olduğu yerde bırakalım klişeleri

çapa toprağı darbelerle seviyor
göğün ardında uzay önünde de biz
her yanımız inşaat şehirleri tozur tozur tozuyorlar
diyeceğimi unutuyorum matkap geliyor aklıma
sonra delinen deliklerden dönüp giren vidalar…

ortadoğu al rengine bulandı sen nasılsın sevgilim?
öldürmeden olmuyor diye buyurdu hain
çocukların su içtiği yerleri bombalıyorlar
aramızda kör olanlar var ama gözleri hala görüyorlar
kantar topuza iki tokat salladı
şirazenin ta ağzını kırdılar
dünya hala dönüyorsa sevgilim
müsait bir yerde seninle inebilir miyim?

Alper Gencer

7 Onbinküsürüncükez şiiri Alper Gencer ŞiirleriAlper Gencer
703 kez okundu0

Allah doğru yolu seçenleri, daha derin bir doğru yol bilinci ile destekler.” Meryem/76

güneş batıyor onbinküsuruncukez
ve doğuyor sabahı garantiye alan ümit akşama
radyoyu açıyorsun kuşlardan kalan bir şarkı başlıyor bize
gök hapsinden kaçıp kaçıp konduğumuz kadar özgürlük
biliyorum sen de yıldızları sevmiyorsun öylece duruyorlar
o iyi dilekler de kaçırdığımız demlerin içinde duruyorlar
derken hiç tanımadığımız bir yerden es(!)
hayat bu kadar tutuk işte biz bu kadar çaresizken
ağlıyorsun
onbinküsuruncukez

göle yeni bir gemi gibi indirilirken
o ressamın yaptığı o resimde olmayan
ve yeterince yontulmayan bir heykelse taş
ancak bir şarkıyla tamamlanandan
kulaklarımıza dönerken işimiz hep mi bu kadar yaş!
durdurmam imkan dahilinde değil kalbimi ve sen…
varsın bir zaaf olarak geçsin kayıtlara
evden kaçmak isteyen çocuklarla büyüdüm ben

sorun değil kaldırımları şehirlerin içinden tartışabiliriz
bu da bizim kusurumuz olsun: açlığımıza kavgamızı bahane etmek
oh ki borsayı bombalamak isteyen adamlar bizim cemimizden
anahtar uydurulamaz kilidimize
normal şartlar altında bildiğin anormaliz
siparişin gecikmesi en çok garsonla tanışma imkanı sunar bize
sen durmadan gidersin ben tutar döndürürüm kalbini
uçak düşer kara kutu sehpa olur iki dem muhabbete
iplerinden boşanmış süratli bir trapez
kadar yangının var çadırı yırtıp çıkmaya
kanıyorsun
onbinküsuruncukez

affettikçe dertlenen
dertlendikçe affeden
iki ara bir dere
fasit bir dairede oturuyoruz sevgilim
söylenmeyen şeyler söyleyemediklerimiz
ağlanmayan şeyler ağlayamadıklarımız
babası ölen çocuklarla unutanlar köprüsünde
sürekli mektup bekleyerek yaşamaktan vazgeçmedik hiç
iyiydi işte
sahnenin dar mikrofonun bozuk üstümüzün yırtık olması
başka şarkılardan bu şarkıları söylememiz iyiydi

derdi olan ceketini çıkarmaya vakit bulamaz sanki
öpüşlerin hayali uykuların ninnisidir
bu kadar dağ bu kadar çıkılmak için sevda
evlerini yamaçlara kuranların rahatlığı rahatsız edicidir
ömrümü seninle bir otelde aidiyet kusarak
havluların ve yalnızca kapıların altından esen rüzgarların şahitliğinde
ömür seni seviyorum demek kadar geçicidir
topu topu bir gün çatallanıp çatlayarak susacak bir ses
anlıyorsun
onbinküsuruncukez

ne olacak kime ne
bir yerimizden yakalanmışız işte
anlamak en yapışkan yükü bu hayatımızın
yangında ilk yakılacak!
zihnin hayaletler doğuran arsız gebesi
sırat’ta ilk atılacak!
beni anlamanı öldür seni anlamamı bağışla
gözlerimiz ne kadar güzel ne kadar nefes nefes
herkeslere bakma herkesler havamıza astım
uzan tut kendine kalbinin tozlarını alacak bu bez
kalıyorsun
onbinküsuruncukez

bir şu yalnızlığın bastırdığı kanlı geçiştirmeler…
büyük sofranın içinde ne diye küçük sofralar açıyorsun?
çiçekleri öldürülmüş sanıyorsun onlar zaten ölüler
çiçekleri canlanmış buluyorsun ki vallahi canlılar
ara vermeden solan renklerin arasında
benim giderek daha da kırmızı olan bir kırmızım var
senin de olsun!
son sürat sana doğru koşarken beni vurdular
sen vurdun demiyorum ama beni vurdular
benim de bu kadarcık kurşundan geçmeyen bir yaram olsun

kimsenin olamadım
kimsem olmadı allah’tan ve anamdan başka
şartsız şurtsuz kim affettiyse hepimiz onunuz esasında
vurgunuz yarım kalana
kendimizle dargınız
ağlamak için insanın kendinden başka bir yari daha olmalı yarasında
her türlü galeyana hazırım
yeter ki düştüğüm zaman kalkmayayım
trensizliğimi yutuyor her defasında bomboş kalan bir gar
sabaha daha çok var ama biliyoruz ki bir sabah var
ölüp gideceğiz işte yetmedi mi o güzelim şarkılar
yetmedi mi bu kadar hayvanımıza bu kadar kafes
radyoyu açıyorsun kuşlardan kalma bir şarkı başlıyor yine
dönüyorsun
onbinküsüruncukez.

Alper Gencer

8 7 / 24 şiiri Alper Gencer ŞiirleriAlper Gencer
1005 kez okundu0

katilin dönmesi gibi olay mahalline
günahlar da dönüyor tövbe edildikleri yere
aynı delikten en az iki kez ısırıldım
Rabbim, Mümin ne büyük kelime!

ey kovmayan kapı! ey büyük mükerrer!
bu hicap kokuları hatalarımdan geliyor
işte yine aynı yol, yine aynı adres
yanıldığım yerin biraz ötesinde
ezbere bildiğim dua,
terk ettiğim mukaddes

seni eksik seviyorsam tamamlarsın değil mi?
senin affın yeniden başlamaya çilingir!
geceye az evvel dolunaydan inmişsin
korkmayayım değil mi, bu karanlık alengir!

bu kıyafet cümbüşünde ellerimi bırakma
aczimi aynama yapıştır, dursun
bu bana verdiğin kadarıyla sevda
aşk olup içimdeki zemheriyle kudursun

Alper Gencer

9 Mavi Marmara’nın Manası şiiri Alper Gencer ŞiirleriAlper Gencer
618 kez okundu0

Mavi Marmara bir gemi değil, bir devrimdir. Allah’ın, biz kulları ibret alsın için, gözümüzün önüne serdiği bir Kerbela sahnesidir. Zalim ile mazlumun, Hak ile batılın; kafalarda hiç şüphe bırakmayacak denli birbirinden ayrılmasıdır. İnsanlığı temsilen, bütün dünya vatandaşlarına gönderilen açık bir mektuptur. Okuması yazması olan hemen herkes, bu açık metnin ne manaya geldiğini yüreğiyle kavrar. Okuma yazma derken, harflerden bahsetmiyoruz tabi ki! Okumak zaten gözle değil, kalpledir. Kalbi olmayanlar; okuma yazma bilmezler!

Halen içinizde Mavi Marmara’nın bir tersanede yapılan ve suyun yüzeyinde yol alan, bilmem kaç tonluk bir gemi olduğunu düşünen demir kafalılar varsa, şunu bir an evvel açık etmem lazım. Mavi Marmara, benim inancıma göre, Allah’ın emri ile cennette melekler tarafından bina edilen bir mananın, yeryüzünde bir gemi iskeletine bindirilmesidir. Yani gemi, o mananın yalnızca kıyafetidir.

Bu açıdan bakınca Mavi Marmara, taşıdığı mana itibarı ile her şey olabilir. Bir bakarsınız tren olur, bir bakarsınız uçak. Kim bilir belki bir gün uzunca kanatlarıyla bir kuş… Evrendeki her şey gibi mülkiyeti sadece ama sadece Allah’a aittir. Ne İHH, ne de o gemiye binen diğer muhterem eşhas, Mavi Marmara bizimdir diyebilirler. Allah’ın emrine vesile olmuşlardır ve bundan gayrı/öte bir güçleri de yoktur. Şimdi gücü olan birileri var ise, onlar da o mananın içinde eriyen dokuzudur. Allah rahmet eylesin!

Neden bunların izahına girdim peki? Çünkü Mavi Marmara’nın geçtiğimiz haftalarda Gazze’ye, tekrar yola çıkması planlanıyordu ama bir şekilde nasip olmadı. Yaptığımız planın tutması için tek şart varsa, o da yaptığımız planın Allah’ın planıyla aynı olmasıdır! İç ve dış baskılar neticesinde bu geminin demir alamıyor oluşundan ötürü ortalığı kirli bir eleştiri yağmuru götürüyor durumda. Başta İHH olmak üzere, İsrail’in baskılarına boyun eğdiği düşünülen hükümet de eleştirilenler arasında. Anlamak mümkün değil!

Neyi anlamak mümkün değil biliyor musunuz? Her şeyi! Kardeşlerim! Canlarını feda uğruna, bu muazzam devrimi en yakın yerden, yani gemiden seyredenlerin daha neden çekincesi, korkusu olabilir ki? ! Zamanı değildir, Allah o geminin kalkması için bir “ol! ” vermemiştir ve dahası belki de Mavi Marmara yoluna bir gemi ile devam etmeyecektir artık, kim bilir! Bu eleştirileri yapanları, Mavi Marmara’nın manasını bir gemi üzerine düşürmekle, pek putperestçe buluyorum açıkçası.

Allah’ın yeryüzüne düşürdüğü mana, kaybolur mu sanıyorsunuz? Ben manayı, enerjiye benzetiyorum. Hiçbir zaman kaybolmayan ama sürekli dönüşen bir mefhum gibi yani… Bu sayede, mananın üzerine düştüğü eşyadan (“eşya”, “şey”in çoğuludur) korunuyorum. Putperestlik; tam olarak o eşyada takılıp kalmakla, bir kere o şeyden zuhur eden manayı tekrar ve tekrar o şeyden saplantılı bir biçimde beklemekle vaki olur. Hâlbuki mana, her an vesile değiştirebilir. Ve yalnızca Allah’tan kaynak alır.

Gemiyi türbeleştirme temayülünü de bu yüzden çok uzak buluyorum kendime. Elbette hepimiz, geminin İstanbul’a gelişini gidip karşıladık. Merakımızdan, hevesimizden, heyecanımızdan, bu büyük devrimin dekoruna koşturduk hemen. Ama en nihayetinde bir gemi bu! Bize hatırlattıkları açısından her daim yaşayacak bir gemi olsa da, bir gemi işte ya… Tekrar o manayı giyindiğinde, artık gemi olmayacak, ona Mavi Marmara diyeceğiz tekrar.

Demir alamayan ve Gazze’ye gidemeyen bu gemiye bu kadar yükleniyor olmayı, o manaya duyulan açlıktan ibaret sayıyorum ve yadırgamıyorum da. Hepimiz o manayla karın doyuran insanlarız! Akşam eve dönünce, ailemize o manadan getirmek, yedirmek istiyoruz. Ama bu kadar yüklenmesek gemiye; bakarsınız bir gün uçak olur, tren olur, kuş olur, geri gelir o mana! Ve heyecanla doğrularak deriz ki; “işte bu Mavi Marmara! ”

Dünyaya Yeni Söz Gazetesi, 03.07.2011

Alper Gencer

10 Ey İnandırılanlar, Kibirlenmeyin! şiiri Alper Gencer ŞiirleriAlper Gencer
588 kez okundu0

İnanmak, okun kalbe saplanmasıyladır. Aklımızın herhangi bir inancı onaması, inanmak için kâfi değildir. Bir başka elin devreye girmesi ve sizi kendine ait kılması gerekir. Gidip görmeyi çok istediğiniz bir yeri düşünün ve cebinizde beş kuruş yok. Tüm gayretinizle bilet parasını bütün etseniz dahi, o yere gitmeniz size bağlı/dair bir şey değildir. Bileti kesen, sizi bir vesaitin içine koyan, gideceğiniz yere sağ salim varmanızı sağlayan bir başka eldir. Evet, Allah dilediğine inandırır!

Hal böyleyken, bileti kesilen ve gideceği yere varan kardeşlerimiz de, karşılaştıkları bahçenin güzelliğiyle mi ilgili bilemem, çok geçmeden bir kibir başlıyor. Bazılarında, bu güzel bahçeyi herkesle bir an evvel paylaşmak isteğinden oluyor bu. Bazılarında ise, bu bahçeden gayrı bir yer olmadığı, olmaması gerektiği duygusu, birdenbire putperest bir düşünceye dönüşüveriyor. Peşi sıra, “bahçenin sözcülüğü”, “bahçenin sahipliği” gibi, durumdan olmadık vazifeler çıkarmaya başlıyorlar. Öyle ki, sürekli olarak bir bahçede olduğunu savlayan bu insanlara baktığınızda, bir bahçede olduklarını düşünmeniz neredeyse imkânsız!

“Elhamdülillah Müslüman’ım! ” deniyor! Elbette, Allah’a bu bahçe için şükretmekte hiçbir beis yok. Lakin bahçeyi tamamen gezip tozmadığımdan, ömrümün sonuna kadar bu bahçede kalıp kalmayacağımı henüz bilmediğimden, ben “İnşallah Müslüman’ım! ” diyorum. Yunus’un dediği gibi, her şeyin yarın Hak divanında belli olacağını son nefesime kadar unutmak istemiyorum.

Müslümanlık, bir süreçtir. Bu süreç, vardığımız bahçeyi gezdiğimiz zamana ve orada tattıklarımızla imtihan edildiğimiz her ana tekabül ediyor. İnsanın, mütemadiyen Müslüman olması, bu yakıcı kulluğun merkezinde ne kadar da güç! Gayretimiz galip gelirse bu bahçenin içinde, elhamdülillah öleceğiz. Bana kalırsa yaratılan herkes bu bahçenin içinde ya… Körün istediği bir göz misali, dolanıyoruz.

Peki, bu kadar elimizde olmayan bir inancın, kibri nasıl vaki oluyor? Acaba o bahçenin içine girip, sonra çıkarılanlar; gözlerini bürüyen ve hareket etmeyen bir bahçe resmini, sakın bahçe sanıyor olmasınlar! Öyle ya, o bahçenin içinde olsalar, oraya varmalarının sadece kendi gayretleriyle mümkün olmadığını görür, o bahçeyle ilişkisini kuvvetlendirmekten gayrı bir amaç gütmezlerdi. Ama bunlar, bahçenin içine girmeyenleri nasıl da kendi dünyalarının dışarısında bırakıyorlar. Sanki o bahçede doğmuş da, bir zamanlar kendisi de dışarıda değilmiş gibi!

Benim şahit olduğum bir başka şey de şu… Ömründe hiç o bahçeye girmeden, sadece bahçe resimlerine bakanlar var. Aileden ve çevreden duyduklarıyla, aldıkları tariflerle kendi çizdikleri resimleri anlatanlar var. Ve bütün bunları yaşayıp, bunlardan geçerek, o bahçeye hak kazananlar var. İnanmak, bu kalabalığın ortasında putları kırmakladır. Lakin bütün putları ortadan kaldırsak da, yine de biletimizin kesileceğe vakte kadar beklememiz gerekiyor.

Her ne şekilde inanıyor, daha doğrusu inandırılıyor olunursa olunsun, bu inancı kendisi için güzeller güzeli bir bahçe gibi görenler, bunun için asla kibre düşmemesi lazım. Herkesin Allah ile hiç kimseninkine benzemeyen biricik bir ilişkisi vardır. Aldığımız her nefes, yeni yollar devşiriyor. Herkes kendi bahçesini layıkıyla yaşasa, hepimizin aynı bahçenin farklı farklı köşelerinde olduğu ortaya çıkacak. Aynı bahçede birbirini göremeyen insanlar gibi olmayalım. Herkesin kendi yolu, kendi macerası vardır. Kendi inanma biçimlerimizi, kendi yolumuzu başkalarına dayatmayalım, sonra bir bahçede olduğumuza hiç kimseler inanmaz!

Dünyaya Yeni Söz Gazetesi, 23.06.2011

Alper Gencer

11 Fatma Sedef şiiri Alper Gencer ŞiirleriAlper Gencer
668 kez okundu0

Kız çocuğu sahibi olmak sünnettir. İnsan, kızının yüzünü dünya gözüyle görene kadar, bu sünnetti gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğinden emin olamıyor. Neden sonra, kızınızı kucağınıza verdiklerinde, “nasip” olduğunu anlıyorsunuz. Ardından bastırıyor bir düşünce; demek ki bütün sünnetler nasiple alakalı! Zaten mürşit diyor ki; “efendinizin izni olmasa, O’nun ismini bile ağzınıza alamazsınız! Hz. Fatıma Annemiz, derler ki, Resulullah’ın dünyada en sevdiğiymiş. “O hem annemdi, hem kızımdı” diye buyurarak, “babasının annesi” lakabı da bu hadisten ileri geliyor.

“Ehl-i Beyt” ağacını resmedenler; Hz. Fatıma Annemizi kök, Hz. Ali efendimizi gövde, güzeller güzeli Hz. Hasan ve Hz. Hüseyn’i de meyve olarak çizerler. Tasavvufta Hz. Fatıma Annemiz, “Hakikat-i Muhammediye”dir, yani Hz. Muhammed’in hakikati, Hz. Fatıma Annemiz üzerinedir. Resulullah’ın soyu da, Hz. Fatıma Annemiz üzerinden yürümüştür zaten. Sedef, görünen kabuktur. Tıpkı bizim çamurdan yaratılan suretimiz gibi bir kabuk… Sedef rengini sevmeyeni tanımadım. Denizlerin dibini ve o dibin de dibini çağrıştırır. Sanki saklı olanın hevesini karıştırır. Hani birini görür ve onun kalbinin güzelliğiyle vurularak, “inci gibi bir kalbi var! ” dersiniz ya. Aslında o inciyi görmezsiniz, görmezsiniz sadece sezersiniz ya. İşte o inciyi de, o kalbi de size düşündürten Sedef’tir. Kabuğunuz bir Sedef gibi görünürse, herkes kalbinizde bir inci var sanır! Kabuğunuz Sedef gibi görünürse, zaten bu kalbinizdeki incinin yansımasıdır!

Allah salih kullarından eylesin, bir kızım ol’du.

Evet, Allah ol dedi oldu, öl dedi mi ölecek. Amaaan, her şey Allah’ın bir ol’una bakıyor işte. Biz niyet ettik, biraz dua ettik/gayret ettik, hem kendimiz için, hem de olmayan için niyaz ettik, nasip oldu bir şekilde. Allah nazarlardan korusun, bu yazıyı okuyanın da bir dua ve bir Maşallah borcu olsun! İsmi Fatma Sedef… Derler ki, yeni doğan bebekler isimleriyle gelirler. Sakın onlara isimlerini siz koyuyorsunuz sanmayın, onlar Allah’ın katındaki isimleriyle adaş nefeslenirler. Manası ayyuka çıksın için hakiki isimlerinin (ayan-ı sabite) , evet sırf bunun için yaşarlar bu sürgün diyarını. Peygamberin ziyaretine nail olmuş bu dünya, ne mümkün tümden kötü bir yer ola! Ne mutlu, O’nun manasının içine dolana!

Fatma Sedef, Resul’ünün yoluna kurban olsun inşallah! Cennette efendisine “baba” diyecek Hz. Fatıma Annemiz gibi olsun inşallah! Hz. Ali gibi bir kocası, dostu, kardeşi, aşkı olsun inşallah! Hz. Ebubekir kadar sadık, Hz. Ömer kadar adaletli, Hz. Osman gibi edepli olsun inşallah! Bize bir çocuk verdi Allah, versin vermediğine de inşallah! Bizi bu çocuğun sevdasına zebun etmesin Allah, aşkına vesile kılsın inşallah! Bizi imtihan eden ve edecek olan Allah, yükü kaldıracak kuvveti de bahşeder inşallah! Biz bir söz söyledik Pir’imiz aşkına, bir söz verdik Resul’ün aşkına, ne mutlu bizi aşkına giriftar eden Allah’ın aşkına…

Dünyaya Yeni Söz Gazetesi, 26.06.2011

Alper Gencer

12 Suriyeliliklerime Kadar Islanıyorum! şiiri Alper Gencer ŞiirleriAlper Gencer
561 kez okundu0

Son birkaç haftayı, Suriye’de yaşanan katliamları seyrederek geçirdim. En ağırı bu olsa gerek; bir katliamı elin kolun bağlı bir şekilde seyrediyor olmak. Ömrümde görmediğim vahşilikte savaş aletleri, yarılan kafatasları ve onların içinden dışarı çıkan beyinler, kopan ve dağılan uzuvlar, öldükten sonra bile işkencesi sona ermeyen, tekmelenen, kesilen cesetler, bütün sokakları boyayan kan, üst üste yığılan, istif edilen insan ölüleri… Kanımızı bir çırpıda donduracak ne varsa, şu an Suriye’de! Kalbimizi paramparça edecek ne varsa, aklımızı kaçırtacak, öfkemizi bir cinnete döndürecek ne varsa, hani ne kadar zalim ve ne kadar mazlum varsa, sanki şu an Suriye’de!

Niye mi? Bu sorunun izaha gelir bir yanı yok! Dünyanın en doğru yahut en yanlış fikri/inancı bile izlediklerimi gerektirecek bir karşılık bulamıyor bende. Düpedüz insanlıktan çıkan, yani şerefini ve itibarını kaybetmiş bir grubun, ruhunu şeytana satmasıdır bu!

Rejim, ne berbat bir kelime! Kendini yek doğru ilan eden ve herkesin de kendi gibi düşünmesini ve inanmasını isteyenleri ömrümce anlamadım. Ki Allah, elçilerine bile inandırma yetkisini vermemişken, hakikat sahibinin görevi apaçık tebliğden ibaretken; bu yaşanan zulmü, herhangi bir ülkünün yahut inancın bir parçası sayabilir miyiz, Allah aşkına! ?
Olsa olsa bir erk istenci, bir iktidar bağımlılığı, bir sermaye bezirgânlığı, yahut en acıklısından yezidlik olabilir bu!

Kısaca –ki uzatmaya pek de lüzum yok! – her zamanki gibi bir toplum, ve kendini toplumun sahibi bellemiş bir elit grup, ve onun karşısında ezilen bir halk, ve onun içinde çoğalan yoksulluk ve isyan, ve onun karşısında artan şiddet, ve onun karşısında güçlenen devrim bilinci, ve onun karşısında fışkıran zulüm, ve onun karşısında yılmayan, pes etmeyen, geri dönüşü olmayan bir devrim yolculuğu, yaşanan tüm bu rezil/pespaye duruma rağmen korkmayan, başındakini devirmeye ant içmiş, can koymuş bir güzel cüret, oluk oluk akan kan, göz yaşları, çığlıklar, vesaire, vesaire…

Katledilenlerin hepsi, hakikat için savaşan devrim muhafızlarıdırlar! Karşı geldikleri vesayet rejimi, militarist ve kendi dinamiklerini putlaştıran bir zihniyetin ürünüdür. Öyle ki bu zalim rejim, Esad’ın ağzından iyi niyetle çıkan “reform” vaadine bir tepki olarak doğup büyüyen, dayatma ve zorbalıkla bütün pürüzleri giderebileceğini zanneden bir zavallılıktadır. Oysa ne Suriye’de, ne bizim ülkemizde, ne de dünyanın başka bir ülkesinde artık reddedilemeyecek bir gerçeklik varsa o da şudur; dayatmacılık ve zorbalık, uzun vadede kendi sonunu hazırlayan bir yönetim biçimidir.

Suriye’de yaşanan vahşetin, kendini bu denli zifiri bir hale sokmasının temel sebebi, işlerin artık geri dönüşsüz bir noktaya gelmiş olmasıdır. Her iki taraf da, pes edecek olursa, kazanmak yahut kaybetmemek için uğraştığı “gücü”, tekrar elde edemeyeceğini düşünüyor. Halk, onca yıldırma harekâtına rağmen, her geçen gün daha büyük kalabalıklarla çıkıyor sokaklara. Rejim, onca katliama rağmen, daha büyük katliamlar yapmaya devam ediyor.

Bu vahşi katliamların kaçınılmaz bir neticesi olarak, Suriye’den ülkemize sığınan mültecilerin sayısı gün be gün artıyor. Türkiye’yi bir kardeş, bir kurtarıcı olarak belliyorlar. Aynı toprağın insanı olduğumuz gerçeği, tarihin ve geleneğin dip derinlerinden su yüzüne çıkmaya başlıyor. Elbette, sığınanı Müslüman bir insiyakla emanetimiz olarak bağrımıza basmamız boynumuzun borcu, ki öyle yapıyoruz!

Ama dahası da olmalı! Hemen yanı başımızda cereyan eden bu katliamın seyircisi olmak, Kerbela şahidi olmak gibi bir duygu! Bu duygudan bir an evvel kurtulmalıyız. Yani seyredip kederlenmekten öteye geçmeli, gerekirse bir gemi de Suriye’ye kaldırmalıyız! Şimdiden, Suriye sınırına giderek, mülteci kardeşlerimize destek veren gruplar mevcut. Bu gruplar daha da çoğalmalı! Suriye’deki devrimcilere ve bütün dünyaya, onların yanında olduğumuzu göstermemiz lazım! Mazlumun yanında durmak, zalime Hakkı göstermemiz lazım! Hatta bana kalırsa, aramızdaki şu sınırı kaldırıp atmamız lazım!

Devrim, ne güzel bir kelime!

Dünyaya Yeni Söz Gazetesi, 19.06.2011

Alper Gencer