On dokuz Mayıs’ta parlayan zafer
İptida Samsun’a bastı ayağı
Ne mutlu Samsun’a zafer kapısı
Her an için hatırlarız bu çağı
Samsun’a parladı zafer güneşi
Öyle bir zafer ki bulunmaz eşi
Gerdi kanatların bir devlet kuşu
Şeneldi Türklerin kadim ocağı
Samsun’a çıkınca bir asker idi
Bir aydınlık şarka doğru yürüdü
Emsali bulunmaz bir cevher idi
Edeb erkan medeniyet membağı
Tokat’tan Sivas’tan doğru Erzurum
Kurdu kongreyi düzeldi durum
Yollardan geçerek aynı yıldırım
Şanlı Ankara’ya kurdu otağı
Yürüdü cepheye el birliğiyle
İnançlı imanlı bir varlık ile
Yanında binlerce kurbanlık ile
Süpürdü düşmanı bastı dayağı
Haykırdı orduya yürümek gerek
Zafer bizim haydi yürü diyerek
Akdeniz’den Trakya’dan geçerek
Hudutlara çaktı şanlı bayrağı
İşte bugün Atatürk’ün günüdür
Her yana yayılan onun ünüdür
Her tarafta şenlik Türk düğünüdür
Nur içr’olsun Atatürk’ün yatağı
Veysel bu sözünde var mıdır hata
Yurdumuzu benzetelim cennete
Bu vatanı ısmarladı millete
Türk korusun dedi yine bu bağı
Salını salını gelen efendim (efendim)
Gel böyle sallanma göz değer sana
Al yeşil giyip durma karşımda (karşımda)
Belki ırakip’ten söz değer sana (ey yar ey)
Yörü güzel yörü kimin yarisin (yarisin)
Şu hasta gönlümün şivekarısın
Garşıda görünen kırklar dağısın (dağısın)
Sabahın güneşi tez değer sana (ey yar ey)
İrfani’yem kimse yarin öğmesin (öğmesin)
Çözeydim ak göğsünün düğmesin
Topla zülüflerin yere değmesin (değmesin)
Yollar gubarlanmış toz değer sana (ey yar ey)
Kükredi çimenler açıldı güller
Al şala bürünür bahçeler bağlar
Ömrümden gidiyor bu geçen günler
Ah çektikçe didelerim kan ağlar
Sefil baykuş viranede seslenir
Koç yiğitler gurbet ele yaslanır
Her türlü çiçekle kırlar süslenir
Yeşil yaprak giyer dumanlı dağlar
Mart ayında sarı çiğdem açılır
Nisan gelir çayır çimen seçilir
Mayıs sonu yaylalara göçülür
Güzellere eda verir o çağlar
Yağmur yağar şimşek çakar gök gürler
Çoban kaval çalar seslenir kırlar
Güneş vurur buharlanır o yerler
Derin derin derelerden su çağlar
Dağları her türlü gül eden mevsim
Ayları toplayıp yıl eden mevsim
Veysel’i bir aşka kul eden mevsim
Kırılmaz Veysel’i bağlayan bağlar
Daima bulanın asla durulman
Nedir bu sendeki hal Kızılırmak
Çağlayıp akarsın hiç mi yorulman
Seni zapteyleyemez göl Kızılırmak
Bahar gelir bulanırsın coşarsın
Dalga vurur kenarlara taşarsın
Dünya kurulalı böyle yaşarsın
Tükenmez ömrün var bol Kızılırmak
Toplanır suların yayladan köyden
Kuvvetler alırsın çeşmeden çaydan
Fariğ olup vazgeçmen mi bu huydan
Kimseye vermezsin yol Kızılırmak
Yel estikçe dağlar karın eritir
Güneş olur çayır çimen yürütür
Dünyada bakisin hükmün caridir
Sana kuvvet verir sel Kızılırmak
Zara dağlarından toplaşın gelin
Sivas’ın kenarın dolaşın gelin
Yıldız ırmağına ulaşın gelin
Göksu’yu beraber al Kızılırmak
Kızıldağ’dan doğru çıkıp gelişin
Kayseri’de Karasu’ya karışın
Cahdın nedir yola devam çalışın
Delice ırmağın bul Kızılırmak
Ulu sular ile akıp gidersin
Tavşanlı Dağına bakıp gidersin
Uğradığın yeri yıkıp gidersin
Git Karadeniz’e dol Kızılırmak
Veysel’in gözünden çağlayan sular
Derdim gizli durur yüzlerim güler
Seni tutsun beni tutan uykular
Derin uykulara dal Kızılırmak
20
Aşk ki gerçek değilse, tutkusu olmaz.
Ateşi köze döner, kokusu olmaz.
Aşık olan gün, gece, ay ve yıl yanar;
Güneş, ışık, rahat ve uykusu olmaz.
Şarabı ışık, güneş gibi içmeli,
İçmeli dolu dolu ve deli deli.
Bir tanıdık sokakta beni görünce:
Merhabalar Ey Şarap; deyip, geçmeli!
(Hayyam’ın Türkçe Yüzü-Türkçe Yeniden Yazan-Yalçın Aydın Ayçiçek-Can Yayınları)
Her gün
Enginlerden engin
Yücelerden yüce
Bir duygu sarar bizi
Bu sınıfa girince.
Yanda, bir uçtan bir uca.
Mavi deniz
Odanın içinde güneşleri bulunca.
Isınırız.
Enginlerin engini deniz olsa
Deniz ufak!
Yücelerin yücesi güneş olsa
Güneş küçük!
İlk günü gördük, nerden geldi:
Duvardaydı
Denizleri, güneşleri
Küçülten büyüklük.
Kürsünün üstünde bir resim:
Gözleri denizlerden mavi
Bakışları güneşlerden sıcak.
Dört mevsim.
Kürsünün üstünde:
Atatürk’üm, arkasında al bayrak
……….
……….
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su
(Ey göz! Gönlümdeki (içimdeki) ateşlere göz yaşımdan
su saçma ki, bu kadar (çok) tutuşan ateşlere su fayda
vermez.)
Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su
(Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir; yoksa
gözümden akan sular, göz yaşları mı şu dönen gök
kubbeyi kaplamıştır, bilemem..)
Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su
(Senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden
benim gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. Nitekim
akarsu da zamanla duvarda, yarlarda yarıklar meydana
getirir.)
Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su
(Yarası olanın suyu ihtiyatla içmesi gibi, benim
yaralı gönlüm de senin ok temrenine, ok ucuna benzeyen
kirpiklerinin sözünü korka korka söyler.)
Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su
(Bahçıvan gül bahçesini sele versin (su ile
mahvetsin) , boşuna yorulmasın; çünkü bin gül bahçesine
su verse de senin yüzün gibi bir gül açılmaz.)
Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna
Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su
(Hattatın beyaz kâğıda bakmaktan, kalem gibi,
gözlerine kara su inse (kör olsa, kör oluncaya kadar
uğraşsa yine de) gubârî (yazı) sını, senin yüzündeki
tüylere benzetemez.)
Ârızun yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n’ola
Zayi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su
(Senin yanağının anılması sebebiyle kirpiklerim
ıslansa ne olur, buna şaşılır mı? Zira gül elde etmek
dileği ile dikene verilen su boşa gitmez.)
Gam güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğ
Hayrdur virmek karanu gicede bîmâra su
(Gamlı günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin olan
bakışını esirgeme; zira karanlık gecede hastaya su
vermek hayırlı bir iştir.)
İste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it
Susuzam bir kez bu sahrâda menüm-çün ara su
(Gönül! Onun ok temrenine benzeyen kirpiklerini iste
ve onun ayrılığında duyduğum hararetimi yatıştır,
söndür. Susuzum bu defa da benim için su ara.)
Men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su
(Nasıl sarhoşa şarap içmek, aklı başında olana da su
içmek hoş geliyorsa, ben senin dudağını özlüyorum,
sofular da kevser istiyorlar.)
Ravza-i kûyuna her dem durmayup eyler güzâr
Âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su
(Su, her zaman senin Cennet misâli mahallenin
bahçesine doğru akar. Galiba o hoş yürüyüşlü, hoş
salınışlı; serviyi andıran sevgiliye aşık olmuş.)
Su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek
Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su
(Topraktan bir set olup su yolunu o mahalleden
kesmeliyim, çünkü su benim rakibimdir, onu o yere
bırakamam.)
Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su
(Dostlarım! Şayet onun elini öpme arzusuyla ölürsem,
öldükten sonra toprağımı testi yapın ve onunla
sevgiliye su sunun.)
Serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger
Dâmenin duta ayağına düşe yalvara su
(Servi kumrunun yalvarmasından dolayı dikbaşlılık
ediyor. Onu ancak suyun eteğini tutup ayağına düşmesi
(yalvarıp aracı olması bu dikbaşlılığından)
kurtarabilir.)
İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile
Gül budağınun mizâcına gire kurtara su
(Gül fidanı bir hile ile (meşhur gül ve bülbül
efsanesindeki gibi yine) bülbülün kanını içmek
istiyor; bunu engelleyebilmek için suyun gül
dallarının damarlarına girerek gül ağacının mizacını
değiştirmesi gerekir.)
Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
İktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr’a su
(Su Hz. Muhammed’in (s.a.v) yoluna uymuş (ve bu hâli
ile) dünya halkına temiz yaratılışını açıkça
göstermiştir.)
Seyyid-i nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâ
Kim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su
(İnsanların efendisi, seçme inci denizi (olan Hz.
Muhammed’in s.a.v) mucizeleri kötülerin ateşine su
serpmiştir.)
Kılmağ içün tâze gül-zârı nübüvvet revnakın
Mu’cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su
(Katı taş, Peygamberlik gül bahçesinin parlaklığını
tazelemek için (ve onun) mucizesinden dolayı su
meydana çıkarmıştır.)
Mu’cizi bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffara su
(Hz. Peygamberimiz’in mûcizeleri dünyada uçsuz
bucaksız bir deniz gibi imiş ki, ondan (o
mucizelerden) , ateşe tapan kâfirlerin binlerce
mâbedine su ulaşmış ve onları söndürmüştür.)
Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ
Barmağından virdügin şiddet günü Ensâr’a su
(Mihnet günü Ensâr’a parmağından su verdiğini (bir
mucize olarak parmağından su akıttığını) kim işitse
hayret ile (şaşa kalarak) parmağını ısırır.)
Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su
(Dostu yılan zehri içse (bu zehir onun dostu için) âb-
ı hayat olur. Aksine düşmanı da su içse (o su,
düşmanına) elbette yılan zehrine döner.)
Eylemiş her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz
El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su
(Abdest (almak) için el uzatıp gül (gibi olan)
yanaklarına su vurunca (sıçrayan) her bir su
damlasından binlerce rahmet denizi dalgalanmıştır.)
Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl
Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su
(Su ayağının toprağına ulaşayım diye başını taştan
taşa vurarak ömürler boyu, durmaksızın başıboş gezer.)
Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr
Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su
(Su, onun eşiğinin toprağına zerrecikler halinde ışık
salmak (orayı aydınlatmak) ister. Eğer parça parça da
olsa o eşikten dönmez.)
Zikr-i na’tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ
Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâra su
(Sarhoşlar içkiden sonra gelen bat adrysını gidermek
için nasıl su içerlerse, günahkârlar da senin na’tının
zikrini dillerinde tekrarlamayı (dertlerine)
derman bilirler.)
Yâ Habîballah yâ Hayre’l beşer müştakunam
Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su
(Ey Allah’ın sevgilisi! Ey insanların en hayırlısı!
Susamışların (susuzluktan dudağı kurumuşların) yanıp
dâimâ su diledikleri gibi (ben de) seni özlüyorum.)
Sensen ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i Mi’râc’da
Şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su
(Sen o kerâmet denizisin ki mi’râc gecesinde feyzinin
çiyleri sabit yıldızlara ve gezegenlere su ulaştırmış.)
Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner
Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mimâra su
(Kabrini yenileyen (tamir eden) mimara su lazım olsa,
güneş çeşmesinden her an bol bol saf, tatlı ve güzel
su iner.)
Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma
Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su
(Cehennem korkusu, yanık gönlüme gam ateşi salmış,
(ama) o ateşe, senin ihsan bulutunun su serpeceğinden
ümitliyim.)
Yümn-i na’tünden güher olmış Fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsândan dönen tek lü’lü şeh-vâra su
(Seni övmenin bereketinden dolayı Fuzûlî’nin (alelâde)
sözleri, nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su
(damlası) gibi birer inci olmuştur.)
Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr
Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su
(Kıyamet günü olduğu zaman, gaflet uykusundan uyanan
düşkün (yahut aşık) göz, (sana duyduğu) hasretten su
(gözyaşı) döktüğü zaman,)
Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam
Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su
(O mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat
çeşmenin su vereceğini, beni mahrum bırakmayacağını
ummaktayım.)
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denli dutuşan odlara kılmaz çare su
Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Ya muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su
Zevk-i tiğından aceb yok olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırakır rahneler dîvâre su
Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su
Suya versin bağban gülzarı zahmet çekmesin
Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzâre su
Ohşadabilmez gubârını muharrir hattına
Hâme tek bakmaktan inse sözlerine kare su
Ârızın yâdiyle nemnâk olsa müjgânım n’ola
Zayi olmaz gül temennâsiyle vermek hâre su
Gam günü etme dîl-i bîmardan tiğin diriğ
Hayrdır vermek karanû gecede bîmâre su
İste peykânın gönül hecrinde şevkim sâkin et
Susuzum bu sahrede benim içün are su
Ben lebin müştâkıyım zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelir huşyâre su
Ravza-yı kûyuna her dem durmayıp eyler güzâr
Âşık olmuş gâlibâ ol serv-i hoş reftâre su
Su yolun ol kûydan toprağ olup tutsam gerek
Çün rakîbimdir dahi ol kûya koyman vare su
Destbûsi arzûsiyle ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağım sunun anınle yâre su
Serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger
Dâmenin duta ayağına düşe yalvara su
İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile
Gül budağının mîzacına gire kurtâre su
Tînet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
İktidâ kılmış tarîk-i Ahmed-i Muhtâr’e su
Seyyid-i nev’i beşer deryâ-yı durr-i istifâ
Kim sepiptir mu’cizâtı âteş-i eşrâre su
Kılmak için taze gülzâr-ı nübüvvet revnakın
Mu’cizinden eylemiş izhar seng-i hâre su
Mu’ciz-i bir bahr-i bî-pâyan imiş âlemde kim
Yetmiş andan bin bin âteşhâne-i küffâre su
Hayret ilen parmağın dişler kim etse istima
Parmağında verdiği şiddet günü Ensâr’e su
Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su
Eylemiş her katrede bin bahr-i rahmet mevchîz
El sunup urgaç vuzu için gül-i ruhsâre su
Hâk-i pâayine yetem der ömrlerdir muttasıl
Başını taştan taşa vurup gezer âvâre su
Zerre zerre hâk-i dergâhına ister salar nûr
Dönmez ol dergâhtan ger olsa pâre su
Zikr-i na’tın virdini derman bilir ehl-i hatâ
Eyle kim def-i humar için içer meyhâre su
Yâ Habîballah yâ Hayr’el-beşer müştâkınım
Eyle kim lebteşneler yanıb diler hemvâre su
Sensin ol bahr-i kerâmet kim Şeb-i Mi’rac’da
Şeb-nem-i feyzin yitirmiş sâbit ü seyyâre su
Çeşm-i hûrşidden her dem zülâl-ı feyz iner
Hâcet olsa merkâdin tecdîd eden mi’mâre su
Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dîl-i sûzânıma
ebr-i ihsanın sepe ol nâre su
Yümn-i na’tınden güher olmuş Fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsandan dönen tek lü’lü-i şehvâre su
Hâb-ı gafletten olan bîdâr olanda rûz-i haşr
Hâb-ı hasretten dökende dîde-i bîdâre su
Umduğum oldur ki Rûz-i Haşr mahrûm olmayam
Çeşm-i vaslın vere ben teşne-i dîdâre su
Saçma ey göz yaşından gönlümdeki ateşe su
Ki bu denli tutuşan ateşe olmaz çare su
Ya su rengindedir gökyüzü rengini göremiyorum
Ya da gözümden yayılmış hepten gökyüzüne su
Mızrağının zevkiyle tutuşarak yok olsa gönlüm
Ki geçerken yarıklar açar duvarda su
Yaralı gönlüm korkuyla söz eder kirpiğinden
Nitekim çekine çekine içer kimde olsa yara su
Suya versin bahçıvan gülzarı zahmet çekmesin
Bir gül açılmaz yüzün gibi verse bin gülzara su
Hattat yazısıyla benzetemez yüzünün tüylerini
Kağıda bakmaktan inse gözlerine kara su
Sevgili anısıyla ıslansa kirpik ne olur
Boşa gitmez gül umuduyla vermek dikene su
Gam günü esirgeme hasta kalbe oklarını
Hayırdır vermek karanlık gecede hastaya su
Gönül yalnızlığında kirpiğinle özlemimi gider
Susuzum bu sahrada benim için ara su
Ben dudağı arzularım zahitler kevser ister
Nitekim meste mey içmek hoş gelir ayıka su
Her an yerinde durmayıp senin köyünden geçer
Aşık olmuş galiba o hoş huylu serviye su
Su yolunu o köyden toprak olup tutsam gerek
Rakibimdir diye bırakmam varsın o köye su
El öpme arzusu ile ölecek olsam dostlar
Testi yapın toprağım sunun onunla yara su
Servi dik başlı olur kumrunun yalvarmasına
Karşı, eteğini tutup ayağına düşse yalvarsa su
İçmek ister o bülbülün kanını hile ile
Gül budağının doğasına gire kurtara su
Tertemiz doğasını göstermiş dünyalılara
Uymuş seçilmiş Ahmed peygamberin izine su
İnsan türü efendisi af denizinin incisi
Serpmiş mucizesi kötülerin ateşine su
Peygamberlik bahçesini yeşertmek için
Çıkarmış mermer taşından mucizeleriyle su
Mucizesi dünyada engin bir denizmiş ki
Yetmiş ondan kafirlerin bin bir ateşevine su
Hayret ile parmağını dişler kim dinlese
Parmağından vermesi şiddet günü Ensar’a su
Dostu yılan zehiri içse hayat suyu olur
Düşmanı su içse döner yılan zehirine su
Var etmiş her damlada binlerce dalgalı deniz
Abdest alırken değdiğinde yanaklarına su
Ayağının toprağına varayım der çağlardır
Başını taştan taşa vurup gezer avare su
Zerre zerre dergahın toprağına salsın ister nur
Dönmez o dergahtan lime lime bile olsa su
Natının virdini hata işleyen ilaç bilir
İçkiden kurtulmak için içer ayyaş bile su
Ey peygamber ey en güzel insan seni özlerim
Nasıl ki susuzlar yanıp her an ister kendine su
Sensin keramet denizi ki miraç gecesinde
Feyzin şebnemi yetirmiş durana gezene su
Güneşten her zaman duru ışıklar saçılır ki
Gerekirse kabrini imar eden mimara su
Cehennem korkusu ateşi salmış yanık gönlüme
Rahmetinin bulutu serpsin o ateşe su
Natının kutuyla cevher olmuş Fuzûlî sözleri
Nisan bulutundan inen inci tanesi gibi yere su
Gaflet uykusundan uyandığında kıyamet günü
Hasret uykusundan döküldüğünde uyanık gözlere su
Umudum odur ki kıyamet günü mahrum kalmayayım
Kavuşma pınarın versin susuz dudağıma su
Saçma ey göz, gözyaşımdan gönlümdeki ateşe su
Çünki bu denli tutuşan ateşe olmaz çâre su
Bu renk gök kubbenin rengi mi bilemem
Yoksa akan gözyaşlarımın rengi mi bu su
Keskin bakışlarından gönlüm olsa parça parça
Çünki zamanla parçalar yarar taşı bile su
Korkuyla söyler gönül, ok kirpiklerinin sözünü
İhtiyât ile içer her kimde olsa yara su
Bahçıvan sulamak için gülşeni çekmesin zahmet
Bir gül açılmaz yüzün gibi, bin güle verse su
Senin yüzüne benzer bir hat çizemez hattat
Kağıda bakmaktan inse gözlerine kara su
Yanağını hatırlarken kirpiklerim ıslansa ne olur
Boşa değil gül temennisiyle dikene vermek su
Gam günü esirgeme hasta gönlüme bakışlarını
Sevapdır vermek karanlık gecede hastaya su
Gönül! Bir bakışınla, dindir ayrılık hasretimi
Susuzum bir kez bu sahrâda benim için ara su
Zahidler Kevseri arzular, ben senin dudağını
Sarhoşa şarab içmek hoş gelir ayığa su
Senin Ravzana her dem durmadan akmakta
Âşık olmuş galibâ o hoş endamlı dosta su
Toprak olup su yolunu tutsam Ravza’ndan
Çünkü rakîbimdir orası akmasın o yana su
Onun elini öpemeden ölürsem eğer dostlar
Testi yapın toprağımı sunun onunla yâra su
Servi serkeşlik ederse kumrunun niyazına
Gidip ayağına vazgeçirsin yalvararak su
İçmek ister bülbülün kanını meğer bir hile ile
Gül budağının mizacına girip de kurtara su
Pak fıtratını aşikar kılmış ehl-i âleme
Tâbi olmuş Ahmed-i Muhtâr’ın yoluna su
İnsanlığın gerçek efendisi seçkin inci deryası
Onun mucizeleri kötülerin ateşine döker su
Kılmak için tâze o nübüvvet gül bahçesini
Mucizendendir ki akıtılmış sert taştan su
Mucizen bir sonsuz derya imiş bu alemde
Yetmiş ondan binlerce âteşperst hanesine su
Hayret ile parmağın ısırır kim işitse bunu
Parmağından verdiğin şiddet günü Ensâr’a su
Dostu yılan zehiri içse olur ona âb-ı hayât
Düşmanı su içse yılan zehrine döner su
Değince damlası, dalgalanır bin rahmet deryası
Abdest almak için serpilince gül yanağa su
Ayağının tozuna varmak için hiç durmadan
Başını taşdan taşa vurup gezer âvâre su
Zerre zerre eşiğinin toprağına ister salmak nûr
Dönmez ol dergâhdan olsa bile paramparça su
Zikri na’tının tekrarını dermân bilir günahkâr
Kimi sarhoş ayılmak için yüzüne serper su
Yâ Habîballah yâ Hayru’l beşer âşıkınım
Yanıp dudağı kurumuşlar ister bir damla su
Sensin o Mirac gecesinde keramet deryası
Feyzinin damlası yetermiş sabit ve seyyara su
Güneş çeşmesinden halka halka feyz iner
Lazım olsa kabrini tazeleyen mimâra su
Korku salmış cehennem ateşi yanık gönlüme
Var ümîdim ihsan bulutundan serpe o nâra su
Seni överek inciye dönmüş Fuzûlî sözleri
Nisan yağmurundan olmuş birer inci su
Mahşer günü gaflet uykusundan uyanıp
Gözyaşına hasret uykusuz göz dökünce su
Ümidim odur ki mahrum olmayım mahşerde
Vuslat çeşmesinden vere susamış bana su
Düzenleme: Osman Gerçek
Göz yaşını bes ki tökdi her sû
Her merhaleden ahıtdı min cû
Bir ebr-i belâ idi güvâhı
Bârân sirişk ü berk âhı
Bârân ile berki cism ü cândan
Bir mertebede ki mundan andan
Deryâlara yetse lem‘a-i tâb
Sahrâlara düşse katra-i âb
Deryâlar olurdı cümle sahrâ
Sahrâlar olurdı cümle deryâ
Feryâd ile doldurup bu deyri
Feryâda getürdi vahş ü tayrı
Efgânı yetürdi âsmâna
Efgân ile âsmânı câna
Bu Mecnûnun atası vâkıf-ı hâl olduğıdur ve Anı beyâbân-ı mihnetde bulduğıdur
Gencîne-küşâ-yı genc-i güftâr
Olmış bu edâ ile güher-bâr
K’ol bir niçe bî-karâr ü mahzûn
Nâ-çâr kılup vedâ‘-ı Mecnûn
Nevmîd dönüp şikeste vü hâr
Kıldılar atasını haberdar
Ol pîr çü vâkıf oldı hâle
Mecnûn kimi etdi âh ü nâle
Sahrâlara dutdı seyl tek yüz
Vâdîlere açdı çeşme tek göz
Çoh aradı gezdi her mekânı
Bulınmadı oğlınun nişânı
Tâ âkıbet ol şikeste-hâli
Bir gûşede gördi lâubâlî
Düşmiş yere hâk-sâr ü gam-nâk
Ahvâli harâb ü sînesi çâk
Dönmiş gül-i sürhi zağferâna
Şimşâd-ı latîfi hîzrâna
Âyînesini gubâr dutmış
Jeng-i gam-ı rûzgâr dutmış
Etmiş elifin sitem yüki dâl
Kılmış kalemin felek gamı nâl
Hem-sohbeti mûr ü hem-demi mâr
Tekye-gehi hâk ü bisteri hâr
Hâr üzre ana delük delük ten
Açmış gam evine dürlü revzen
Ol pîr çü gördi sûret-i hâl
Sûret kimi kaldı bir zaman lâl
Bir lahza anı tehayyür aldı
Hayret gözi ile bahakaldı
Sonra yaha yırtup etdi feryâd
K’ey bülbül-i bûstân-ı bî-dâd
Hâl-i dilüni mana beyân et
Esrâr-ı nihânunı ıyân et
Kim aldı elünden ihtiyârun
Kim eyledi tîre rûzgârun
Bi’llâh nişe bî-karâr olupsen
Âşüfte-i rûzgâr olupsen
Ne seyrdesen sana taleb ne
Bu nâle vü zâruna sebeb ne
Deryâda ise sana dür-i kâm
Sen söyle men eyleyem ser-encâm
Zulmâtda ise şem‘-i maksûd
Rûşen kıl ü menden iste mevcûd
Mecnûn dedi ey mana veren pend
Dânâ-yı sühan-ver ü hıred-mend
Kimsen nedürür bu güft ü gûlar
Bî-fâide bâtıl ârzûlar
Get derdüme sen devâ değülsen
Bîgânesen âşinâ değülsen
Men beyle kelâma dutmazem gûş
Leylî sözi söyle yohsa hâmûş
Dedi menem atan ey belâ-keş
Men seng-i nedâmetem sen âteş
Dedi nedür ata yohsa ane
Leylî gerek özgedür fesâne
Çün gördi itâatinde ihmâl
Bildi ki fakîre özgedür hâl
Verdi bu firîb ile tesellî
Kim dur gedelüm çağırdı Leylî
Leylî bize geldi mihmândur
La‘li talebünde dür-feşândur
Mecnûn ki eşitdi Leylî adın
Sandı ki felek verür murâdın
Lebbeyk deyüp ayağa durdı
Ol ka‘be-i maksâda yüz urdı
Pîr ile cevân-ı dil-şikeste
Geldi eve dil-figâr ü haste
Başında hevâ-yı vasl-ı Leylî
Ne ata gamı ne ana meyli
Geh ata nasîhat etdi âğâz
Geh anesi oldı pend-perdâz
Bu Mecnûna anası pend verdüğidür ve Bûstân-ı melâmetden hâr-ı nedâmet derdüğidür
K’ey râhat-ı cân ü nûr-ı dîde
Ferzend-i yegâne-i güzîde
Şânunda riyâset-i Arab var
Mîrâs-ı şecâat ü edeb var
Etvâr-ı mülûk dut hemîşe
Âyîn-i şecâat eyle pîşe
Ebrû-yı ham ise ger murâdun
Süst etme kemân-ı i‘tikâdun
Müjgân-ı siyâhdan götür dil
Ol nâveng-i cân-sitâna mâil
Olsan nigerân-ı kadd ü kâmet
Kıl nîze-i hûn-feşâna rağbet
Ger zülf ile görmek istesen hâl
Gör hey’et-i nokta peyker-i dâl
Gönlün göz ü kaşa olsa meftûn
Gör dîde-i ayn ü ebru-yı nûn
Sen servsen olmagıl girân-bâr
Âzâd olagör ne kim giriftâr
Sen la‘lsen olmagıl sebük seng
Döndürme güneş görüp revân reng
Etme özüni habâb-mânend
Başunda olan hevâya hursend
Kim yohdurur ol hevâya bünyâd
Başun olur ol hevâda ber-bâd
Ser-germliğ etme şem‘-nisbet
Sûz-ı gam-ı aşk ile mürüvvet
Gör şem‘i nişe düşer belâya
Başındakiden geder fenâya
Zevk-ı dil ü dîde kılma âdet
Salma mey ü şâhide irâdet
Mahbûb ü mey ile besleyen cân
Sanma olur ehl-i akl ü îmân
Aklı mı olur müdâm mestün
Îmânı olur mı mey-perestün
Şi‘re heves etme kim yamandur
Yahşi deseler ana yalandur
Hâlâ kılagör kemâl hâsıl
Fevt etme kemâli gezme gâfil
Ey bâg-ı ümîdümün nihâli
Kılma bizi neng pâymâli
Mahbûb hem istesen kem olmaz
Biz kim senünüz sana gam olmaz
Vardur bu haşemde min kabîle
Her tâife içre min cemîle
Bir bir kılalum kamu sana arz
Yetsün yerine bize olan farz
Bir serv-i sehî-kad ü semen-ber
Tezvîcüne edelüm mukarrer
Ta‘yîn edelüm sana meh ü sâl
Sarf eyleyebildüğünce emvâl
Sen dutma hemîn tarîk-ı vahşet
Kat‘-ı neseb eyleme emânet
Bizden bu nasîhati kabûl et
Her lahza yeter bizi melûlet
Uşşâk sefâhetin kılup yâd
Bu şi‘ri ne hoş demiş bir üstâd
Gazel-i üstâd
Cân verme gam-ı aşka ki aşk âfet-i cândur
Aşk âfet-i cân olduğı meşhûr-ı cihândur
Sûd isteme sevdâ-yı gam-ı aşkda hergiz
Kim hâsıl-ı sevdâ-yı gam-ı aşk ziyandur
Her ebru-yı ham katlüne bir hancer-i hûn-rîz
Her zülf-i siyeh kasduna bir ef‘î yılandur
Yahşi görinür sûreti meh-veşlerün ammâ
Yahşi nazar etdükde ser-encâmı yamandur
Aşk içre azâb olduğın andan bilürem kim
Her kimse ki âşıkdur işi âh u figândur
Yâd etme kara gözlülerün merdüm-i çeşmin
Merdüm deyüp aldanma ki içdükleri kandur
Ger derse Fuzûlî ki güzellerde vefâ var
Aldanma ki şâir sözi elbette yalandur
Bu Mecnûnun nasîhat kabûl etmedüğidür ve Atasının derdi dermâna yetmedüğidür
Mecnûn ki eşitdi ol hitâbı
Verdi bu tarîk ile cevâbı
K’ey rûh-ı revânum ata ane
Kâm-ı dil ü cânum ata ane
Tahkîk edübem işüm hatâdur
Her ne desenüz mana revâdur
Âlûde-i reng-i dûd-ı âhem
Züll-i güneh ile rû-siyâhem
Men hem olubem bu işden âgâh
Ammâ ne deyem ne söyleyem âh
Yohdur bu işümde ihtiyârum
Zabtumda inân-ı iktidârum
Akl oldı zaîf ü aşk gâlib
Hâtır nigerân nigâr câzib
Dutdı ten ü cânumı gam-ı yâr
Gayri’l-mahbûbi leyse fi’d-dâr
Mende dahi nişe menliğ olsun
Mende meni isteyen ne bulsun
Takdîr çü beyledür ne tedbîr
Takdîri eder mi kimse tağyîr
Olsaydı mana neşât rûzî
İster mi idüm bu derd ü sûzı
Ger sıhhate kâdir olsa bîmâr
Derde özin eylemez giriftâr
Elverse gedâya pâdişâlığ
Sanman ki kılur dahi gedâlığ
Fıtratda ne hâlet olsa maksûm
Ref‘ olmaduğıdur emr-i ma‘lûm
İslâhuma eylemen teemmül
Kim gül tiken olmaz ü tiken gül
Keyfiyyet-i âb ü cevher-i hâk
Demek ola mı kabûl-i idrâk
Su sifleliğinden ayrılur mı
Od yandurabilmeyebilür mi
Ol gün ki rahimde kilk-i kudret
Îcâduma verdi zîb sûret
Doldurdı hevâ ile dimâğum
Sevdâ ile bağladı ayağum
Doldı bedenümdeki rek ü pûst
Başdan ayağa mahabbet-i dûst
Mülk eyledi gönlümi belâya
Vakf eyledi cânumı cefâya
Yoh mende bu hükmden tehallüf
Ol mülk ile vakfa bir tasarruf
Âsîlerün olasen penâhı
Nevmîdlerün ümîd-gâhı
Sensen çü şefî‘-i her meâsî
Ne gam eğer olsa kimse âsî
Ger bende ola tamâm-ı tâat
İzhâr neden bulur şefâ‘at
Sensen bu serîr pâdişâhı
Bu mülkde olanun penâhı
Her asrda bir nebî zuhûrı
Her devrede bir resûl nûrı
Fıtrat yolını müzeyyen etdi
Yüz min şem‘ ile rûşen etdi
Tâ gelmeğe rûşen ola râhun
Budur reh ü resmi pâdişâhun
Hâb-ı adem içre şah-ı âlem
Görmişdi vücûdını mukaddem
Kim lem‘a-i nûrdan bir efser
Geymiş vermiş özine zîver
Bîdâr olanda ol yuhudan
Getmişdi karârı ârzûdan
Çün istedi ol menâma ta‘bîr
Senden ana müjde verdi takdîr
Dünyâya peyâm-ı feyz-i nûrun
Tenbîh-i saâdet-i zuhûrun
Halka verüp intizâr-ı makdem
Ol dem geldi ki geldi Âdem
Dünyâ talebünde oldı kâim
Devr ile seni dilerdi dâim
Bir bir yetüp özge enbiyâya
Mi‘râca çıhardı pâye pâye
Gezmezdi senünle sâye hem-râh
Gûyâ ki nihâl-i kaddün ey mâh
Bu âleme vermiş idi vâye
Ol âleme salmış idi sâye
Bu şeb-i mi‘râc şânıdur ve Tulû‘-i âfitâb-ı âsmânî dâstanıdur
Çün feyz-i vücûdun ile ey pâk
Reşk-i felek oldı arsa-i hâk
Dîdârunı görmeği melekler
Pâ-bûsuna yetmeği felekler
Çoh eyleyüp ıztırâb peydâ
Allâh’dan etdiler temennâ
Bir yahşı zaman şereflü sâat
Ref‘oldı duâlara icâbet
Cibrîl yetüp yetürdi fermân
K’ey serv-i riyâz-ı ilm ü irfân
Ey kadri bülend pâdişeh dur
Lutf et şem‘-i Kadr kadrin artur
Hurşîdüni arşa sâye kılgıl
Mi‘râcı bülend-pâye kılgıl
Ref‘ eyle hicâb-ı mâsivânı
Seyr eyle mekân-ı lâmekânı
Müştâk-ı cemâldür melekler
Muhtâc-ı visâldür felekler
Eyvân-ı sipihrde sitâre
Min min göz açupdur intizâra
Hoş ol ki minüp Burâka hoş-hâl
Buldun derecât-ı izz ü ikbâl
Bastun ayağun bu çâr-tâka
Çıhtun derecât-ı nüh-revâka
Na‘leynüne sürdi yüz meh-i nev
Hurşîd ruhünden aldı pertev
Gösterdi Utârid ihtirâmun
Hat verdi ki men senün gulâmun
Nahîdün edüp füzûn neşâtın
Bezm-i tarab eyledün bisâtın
İkbâlün olup karîn-i hurşîd
Öğretdi Mesîh’e resm-i tecrîd
Tîğunda bulup nizâm eyyâm
Ta‘lîm-i şecâat aldı Behrâm
Bircîs’e müsâid oldı ikbâl
Feyz-i kademünden oldı hoş-hâl
Keyvân şeb-i Kadrin eyledün rûz
Oldun ana şem‘-i meclis-efrûz
Râyet sâf-ı sâbitâta çekdün
Ol mezraa mihr tohmın ekdün
Kıldun felek atlasını rengîn
Ol mahfile verdün özge âyîn
Levh u kalemi müzeyyen etdün
Kürsî ile arşı rûşen etdün
Cibrîl’i koyup Burâk’ı saldun
Tevhîd yolında ferd kaldun
Ref‘ oldı sana hicâb-ı mâbeyn
Nüzhet-gehün oldı kâbe kavseyn
Getdün oraya ki getmek olmaz
Yetdün oraya ki yetmek olmaz
Bizden Hak’a arzlar yetürdün
Hak’dan bize müjdeler getürdün
Lutf etdi sana inâyet-i Hak
Tevfîk-ı nefâz-ı emr-i mutlak
Hem mahzen-i ma‘rifet kilîdi
Hem ni‘met-i merhamet ümîdi
Deryâda olup ganî güherden
Zevk ile dönende ol seferden
Germ idi henüz hâb-gâhun
Cünbişde gubâr-ı hâk-i râhun
İnsâf hemîn ola siyâhat
Beyle sefer ile istirâhat
Oldı sana munca feyz hâsıl
Bu vâkıadan zemâne gâfil
Gâfilleri eyledün haberdâr
Esrâr-ı nihânı etdün izhâr
Açdun der-i iltifât u in‘âm
Verdün gereğince her kime kâm
Çün şefkat-i âmun oldı maksûm
Lutf eyle meni hem etme mahrûm
Bî-çâre Fuzûlîyem ki zârem
Züll-i güneh ile hâk-sârem
Tedbîrde süstem ü sebük-rây
Sen bir meded etmesen mana vay
Ey meş‘ale-i tarîk-ı târîk
V’ey râh-nümâ-yı râh-ı bârîk
İhsânunı hâdî-i tarîk et
Bir feyz-i nazar mana refîk et
K’âlâyiş-i ihtilâfdan pâk
Pey-revligün eyleyem tarab-nâk
Gül-zâr-ı vücûdum ede sîr-âb
Bârân-ı rızâ-yı âl ü ashâb
Bu Kasîde Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm Şânındadır
Yâ menba‘a’l-mekârim u yâ ma‘dine’l-vefâ
Yâ mecma‘a’l-mahâsin u yâ mazhara’l-atâ
Ente’llezî bui‘ste ileynâ mubeşşiran
V’ahtâreke’l-ilâhu ani’l-halki v’astafâ
Ente’llezî tafaddalahu’l-kurbu ve’l-kabûl
V’ente’llezî tefarradahü’l-izz ü ve’l-ulâ
Men irtecâ bi-lutfike mâhâbe v’entefa
Men iktedâ bi-şer‘ike mâdâa v’ehtedâ
Yâ avne men tefakkadehû inde şiddetin
Yâ kehfe men tehassene fi’d-darri v’eltecâ
Îsî ne-mîresed be to der kadr u menzilet
Ber çerh eger nihed zi ser-i iktidâr pâ
Mi‘râc yâftî to vü ber Tûr şod Kelîm
Fark ez to tâ Kelîm zi arzest tâ semâ
Âb-ı to bûd k’âteş-i Nemrûd-râ nişând
Rûzî ki kerde bûd der âteş Halîl câ
İkrâr-ı kâfirîst zi şer‘-i to inhirâf
Burhân-ı güm-rehîst be gayr-i to iktidâ
Tâ munkatı‘ ne-gerded ez âsîb-i ihtilâf
Şod beste ber to silsile-i silk-i enbiyâ
Bâ enbiyâst nisbet-i zât-ı to çun elif
Hem ibtidâ toî be hakîkat hem intihâ
Takdîr cuz rizâ-yı to kârî ne-mîkoned
Peyveste tâat-i to edâ mîkoned kazâ
Ey âftâb-ı zâtuna her zerre bir nebî
Min şer‘ ü dîn diyârına her zerreden ziyâ
Sen gâyet-i vücûdsen ü özgeler tufeyl
Sen pâdişâh-ı mülksen ü özgeler gedâ
Cârûb-i gerd-i reh-güzerün bâl-i Cebreîl
Tâk-ı revâk-ı dergehün eyvân-ı Kibriyâ
Dârü’ş-şifâ-yı haşrde bîmâr-ı ma‘siyet
Şehd-i şefâatünden umar şerbet-i şifâ
Ey çâr-yâr-ı kâmilün a‘yân-ı mülk-i dîn
Erbâb-ı sıdk u ma‘dilet ü re’fet ü hayâ
Devrün bu dört fasıl ile bir mu‘tedil zamân
Şer‘ün bu dört rükün ile bir mu‘teber binâ
Yâ Mustafâ Fuzûlî-i muhtâca rahm edüp
İzhâr-ı iltifât ile kıl hâcetin revâ
Bu arz-ı adem-i kudretdür ve Özr-i fakd-i kuvvetdür
Ârâyiş-i sohbet eyle sâkî
Ver bâde mürüvvet eyle sâkî
Bir câm ile kıl dimâğumı ter
Lutf eyle bir iltifât göster
Gam merhalesinde kalmışam ferd
Ne yâr u ne hem-nişîn ne hem-derd
Hem-cinslerüm tamâm getmiş
Söz mülkinden nizâm getmiş
Bir bezmde sen kalupsen ü men
Bu bezmi gel edelüm müzeyyen
Sen ver bâde men eyleyem nûş
Men nazm ohuyam sen ana dut gûş
Bir devrdeem ki nazm olup hâr
Eş‘âr bulup kesâd-ı bâzâr
Ol rütbede kadr-i nazmdur dûn
Kim küfr ohunur kelâm-ı mevzûn
Bir mülkdeem ki ger yudup kan
Mazmûn-i ibârete çeküp cân
Min rişteye turfe la‘l çeksem
Min ravzaya nâzenîn gül eksem
Kılmaz ana hîç kimse nezâre
Derler güle hâr ü la‘le hâre
Ancak demezem ki hâk-i Bağdâd
Alâyiş-i nazmdandır âzâd
Yohdur bir mülk bu zamanda
Kim nazm revâcı ola anda
Ne Hind ü ne Fürs ü Horâsân
Ne Rûm ü Acem ne Şâm ü Şirvân
Olsaydı birinde bir sühan-senc
Elbette ıyân olurdı ol genc
Gencîne-i nazm gizlü kalmaz
Sanman güneş olsa nûr salmaz
Kânı niçe kim nihan dutar daş
Eyler anı la‘l âleme fâş
Hâlâ meğer iktizâ-yı devrân
Oldur ki ola bu genc pinhân
Devrân ile men nakîz-seyrem
Devr ehlinden meğer ki gayrem
Devrân ister ki hâr ola nazm
Bî-izzet ü i‘tibâr ola nazm
Men muntazıram verem revâcın
Bîmâr ise eyleyem ilâcın
Ol nefy-i kemâl-i hikmet eyler
Lâzım bilürem hasâret eyler
Ta‘mîr-i harâba tâlibem men
İnşâallâh gâlibem men