Bahattin Karakoç
715 kez okundu0
Kepeksiz ekmek gibisin vitrinde bembeyaz
Dünyalar dolusu okunmuş evin.
Renk renk çıkınlarını açtığında ilkyaz
Elma çiçeğisin sen, şeftali çiçeğisin.
Bilirim, hiç eksik olmaz konukları
Kapısı dağlara açılan ev’in.
Her gece bir şehir kurarım sana
Her sabah yeryüzü taze bir gelin.
Evinin önünde nöbet tutarım
Sürgit çiçekçesin, güzelsin, sevin.
Canım kahve ister ey cezve gözlüm
Kahve kokusunda devin ha devin.
Çöle açılınca sular Leylâ’dır
Yanağında gümüş bir göl ay, senin.
Ne var ki dünyada vahşet ayakta
Azık olmaz kitresinden gevenin.
Soykırımı yapılıyor Irak’ta
Rızkıyla oynuyor domuz devenin.
Irak’ın her yanı ölüm tarlası
Nerde ey Müslüman senin cevşenin?
Okulları, hastaneleri vurmak şehvete dönüşmüş
Cehennem yüzünü sergiliyorlar gecenin.
Yurt çalmaya, yuva yıkmaya gelmişler
Nerede duracaklarını kim bilir bu üç erzelin?
Çocuklar vuruluyor kınalı keklikler gibi
Hangi duvar dayanır önünde böyle selin?
Kerkük, Musul şahdamar, durmadan dağlıyorlar
Dünya ayağa kalkmış tel’in ediyor tel’in!
Tınmıyor kan emici Siyonist uşakları
Körüğünü Şaron çeker Bush denen köse echelin.
Şehirler direniyor lânetli şeytanlara
Kerbela yollarında yürek İmam Hüseyin.
Filler hepten kudurdu, gecikti ebabiller
Ey kutsal mekânlara titreyen ruhlar, gelin.
Gök utanıp çökse de ezanlar hiç susmasın
Oyuncusu olmayın topu yırtan çevgenin.
Bağdat, Basra, Hille, Necef gazilerimiz
Rahman, Rahîm, Kadîm adıyla direnin.
Bir katkım olsun diye tetikledim şiiri
Yumruğum döşünedir kirlenen bu evrenin! …
Bahaeddin KARAKOÇ (Sürgün Vezirin Aşk Neşideleri – Dolunay Yay. 2004 / Ankara)
Bahattin Karakoç
690 kez okundu0
——————-Ferman Padişah’ın ve mülk de O’nun
* İTİRAF *
Başıma ne geldiyse beyaz sevdamdan geldi
Belki de salt budur sürgünlüğümün gerekçesi
Uyum en gizemli bir ahenktir hayat çalgısında
Ötelerin ötelerine alazlanır
Has sözün çarpıcı dibâcesi
Aşk, amaca götüren en kısa yoldur önümüzde
Bu yolda ne öğrendimse inanınca öğrendim
Zevklendim şu dağ senin, bu dağ benim gezmekten
Uçtan-kıyıdan-kenardan değil
Özümden yanınca öğrendim
Gördüklerimden çoktur göreceklerim
Öğrendiklerimden daha çoktur öğreneceklerim
* ANLADIM *
(ARANÂĞME)
Aşkın hem ateş, hem yağmur olduğunu
Kemiklerime kadar ıslanınca anladım
Adildir Padişahım, yan tutmaz, emek yemez
İnanıp erkine yaslanınca anladım
Sınırları karıştırdım deliliğin met çağında
Gerçeği, som gerçeği uslanınca anladım
Fiziğini aşan yanık sesin yeni ufuklara
Nasıl pençe vurduğunu, seslenince anladım
Aşkın fotoğrafı gözlerimde fer/kanat
Yürek sürekli zikir ile beslenince anladım
Yaş dorukta, gönül hâlâ çıktığı yolun başında
Başım dağlar gibi sislenince anladım
Bahaeddin KARAKOÇ (Dolunay Yay. 2004)
Bahattin Karakoç
629 kez okundu0
– Değerli Üstad’ımızın mürekkebi kurumamış bir şiirini, ilk kez ANTOLOJİ okurları için yayınlıyoruz…
en tenha yanımdan öpüyor yağmuru duyan ışıklar
bir mendirek gibi uzanmış sulara yorgun bedenim
nereden zuhur eder ki bu deli sarmaşıklar?
tekinsiz çığlıklarla kuşatılan benim
ne yapsam dış ile iç örtüşmüyor.
tenimde nota nota gezinirken böcekler
ruhum kendini yeniler bir şarkının nakaratında
ayak ucumda yorgun düşmüş bir fener bekler
sesimin fotoğrafı dolaşır gök katında
ne var ki merkezle uç örtüşmüyor.
gez dedik, göz dedik, arpacık dedik
bir hedef belirleyip bastık tetiğe
kaç geceyi kaç gündüze teyelledik
konu olduk yazılmamış betiğe
sevgi ile nefret hiç örtüşmüyor.
yalpalayıp duruyorum doğduğum günden beri
gözlerimin ufuklarda kanat çırpması da kaçak
beni benden usandırır sevgilinin sitemleri
can kurbanlık, zaman ise en keskin bıçak
verilen cezayla suç örtüşmüyor
bu gece sevenler için yatacağım istihâreye
ter içinde uyanacağım seherden önce
yüreğimi peynir diye sunacağım her aç fareye
bir daha, bir daha düşüneceğim ince ince
hayat öpücüğüyle öç örtüşmüyor
Bahaeddin KARAKOÇ – 24.01.2006
Bahattin Karakoç
671 kez okundu0
Nerden gelirsen gel, yolu uzatma;
Kavli erteleme, gönlüm kan ağlar.
Her gamzeni sapan yapıp taş atma
Camlar şangır-şungur, canda can ağlar.
Hortuma dönüşür her toz bulutu,
Gölgemin sırtında aşkın tabutu
Vadiyi kucaklar görkemli dağlar,
İntizarım yoktur, inkisarım var.
Nasıl girersen gir, yüreğim senin;
Deri geçir davul, tel takarsan tar.
Çiy düşse üstüne ürperir tenin,
Ay doğarken göle iner kuğular.
Islığıma uladığım ezgiler,
Yüreğime belediğim ezgiler,
Hicranla tanıştım ah u zarım var
İntizarım yoktur, inkisarım var.
Ne dersen de, dinlemeye hazırım
Yüreğim mekiktir, sesini sarar
Bakışında parlar beyaz huzurum
Bir karınca yuvasına yol arar
Bekletme, nazlanma, konuş ne olur,
Sensizlik bir çöldür ölümü solur,
Geç kalan gelişler ne işe yarar
İntizarım yoktur, inkisarım var.
Adınla yaklaşsa bana birisi
Havalar değişir, yer-gök gül kokar.
Bir aşk mağduruyum umut dirisi,
Dilekçem cebimde elimi yakar.
Kiraz devşirmeye gitmiştin hani
Çilek kokuyorsun vakte yabani
Unutma sana bergüzarım var
İntizarım yoktur, inkisarım var.
Bahaettin KARAKOÇ (Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman / Ayışığında Serenatlar –Sıla Kitapları- 2001)
Bahattin Karakoç
678 kez okundu0
Yeryüzüne-gökyüzüne gülümseyerek
Salt doğa konuşuyor sesi titrek
Bir beyaz güvercin uçuyor bana doğru
Gagasında zeytin dalı
Ne kadar da edalı mübarek
Barışın simgesi bu olmalı
İçim içime sığmıyor
Notalarla oynaşıyor parmaklarım
Yaz kâtip! Kalemin dal dal yeşersin
Esrimezsen duraklarken düşersin
Helâl ekmeğimin katığı da helâl olsun
İçitim zemzem olsun, zülâl olsun
Başkatığım tîn ile zeytin olsun
Sevgilimin gözleri gibi kara zeytin
İsterse payıma düşen bir melâl olsun
Daim kıpır kıpırdır dudaklarım
Ben bir sevda şairiyim
Ulu bir zeytin ağacı gibiyim
Kan dökmeyi, can yakmayı yakıştıramam insanlara
Sevgiyle meyveye durduğumda
Bütün ağırlığım barıştan yana
Bahattin Karakoç
755 kez okundu0
-And olsun ki zeytine, Filistinli kadınları
ve çocukları hiç unutmayacağım.-
Bembeyaz barış güvercini
Pat diye önüme düştü
Gagasındaki zeytin dalını
Alevler yuttu
Yeryüzü-gökyüzü
Saklanacak yer aradılar utançtan
Ama Cemiyet-i Akvam tınmadı
Bir umut yansımadı Obama’dan
/Ege ve Akdeniz bölgesi
Özellikle de Edremid, Milas ve Kilis
Zeytinliklerinden özür dilerim/
Gazze’nin
Ve bir bütün olarak Filistin topraklarının
Zeytinliklerinden konuşmak istiyorum
Göçerilikleriyle ünlü
Gittikleri her yerde vatan çalan
Bütün katıkları salt yalan olan
Ve içtikleri kanların şehvetiyle boğulan
Zalimlerin en korkuncu
Zulümlerin en çirkini
Yahudileri gösteriyor pusulam
Bahattin Karakoç
751 kez okundu0
Yazdan sonra güz de vedâlaşıyor;
Gün batarken dumanlıdır bacalar.
Gündüzleri, yuvalara taşıyor,
Kışa hazırlanan tüm karıncalar.
Hüzünlüdür ormanların âgûşu,
Parkların çehresi şimdi daha mor.
Sanki dünya zor mahkûmlar koğuşu
Takvimler süreğen, çile dolmuyor.
Esintinin kokusuyla üşüyor
Kulak memeleri, burun uçları,
Yapraklar dallardan top top düşüyor,
Çiyle sırlanıyor çiçek taçları.
Çiçekler ki artık koku vermiyor,
Durmuş kılcal damarların atışı.
Her anahtar her kilide girmiyor,
Bir yas ayinidir günün batışı.
Heybe delik, koyduğumuz dökülür,
Dağıtmakla geçer bütün ömrümüz.
Kar, dağlara gülümseyen türküdür,
Bir sazdır inleyen gönülde son güz.
Yaylaları terk edeli turnalar
Bereket eksildi nazda, niyazda.
Suya parmak batır parmağın donar
Tahta köprü zangırdarken ayazda.
Bahattin Karakoç
1058 kez okundu0
Sevda ırmağına bir köprü kurdum
Herkes geçti, benim yârim geçmedi.
Kuru yere bağdaş kurup oturdum,
Eller döşek açtı, yârim açmadı.
Günlerimi hayâl kurup öğüttüm
Bildiğimi yârim için eyittim,
Bakraç bakraç bal şerbeti dağıttım
Herkes içti, ama bir o içmedi.
Bir çift turna idik ırmak boyunda
Beraberdik düğününde-toyunda
İlkbaharın Nisan, Mayıs ayında
Göçek dedim bir yaylaya, göçmedi
Usta mühürcüde mühür kazdırdım
Yâr adını besmeleyle yazdırdım
Yüreğimde muska gibi gezdirdim
Mesken için hâlâ mekan seçmedi.
Yurtluk diye yüreğimi sunduğum
Gece gündüz hasret ile andığım
Çıkın çıkın dert doludur sandığım,
Her kuş uçtu benim turnam uçmadı.
Bahaeddin KARAKOÇ (Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman / Ayışığınsa Serenatlar – Sıla Kitapları / İstanbul – 2001)
Bahattin Karakoç
588 kez okundu0
Simferopol kızları sümbülden damıtık su;
Baktıkça hârelenir gözlerinin buğusu…
Nazmı zor bir râyiha mekânı kamçılıyor,
Harfleri öteleyen yeniden diriliş bu.
Gözyaşı Çeşmesi’nden su içen güvercinler
Birbirini esenler: hû! hû! sevgilim, hû, hû!
Hansaray’da gezerken şaşırdım pusulayı,
Asıldım hayallere, kaçtı vaktin uykusu.
Vakit ki buralarda bâkireler âyini,
Sanki gönül yoluma kurulmuş bin bir pusu.
Kalem kokuyu aldı,”deh! ” desem şahlanacak,
Dizginleri bırakmaz dil’in beyaz nâmusu.
Bakışlar konuşurken aracıya gerek yok,
Âşıkların lisanı yoksul koyar kâmusu.
Rengin ritmi gözdedir, gerçek ışık özdedir
Acıyı tadan bilir, sevgi ise bengi-su.
Çok tel örgüler aştık, menzile ne kaldı ki?
Şair bir bulutum ben, çizginin en doğrusu.
Bahattin Karakoç
751 kez okundu0
Yadellerde bayrağımı görünce,
İlim düşer, obam düşer aklıma.
Kapılırım bir sınırsız sevince,
Görür görmez selâm düşer aklıma.
Ne bir benzeri var, ne de bir eşi;
Odur gökyüzünün Ay’ı-Güneş’i…
Bir özgürlük imi, bir aşk ateşi,
Bengi-çiçek sılam düşer aklıma.
Neler çağrıştırmaz ah, neler neler;
Bulutlara değse yağmur çiseler…
Işığına emeklerken bebeler,
Şiir düşer, kelâm düşer aklıma.
Hatıralar birbirine ulanır,
Hasret kuşak kuşak cana dolanır,
Vurgun yemiş gibi gönlüm bulanır
Anam düşer, babam düşer aklıma.
Babam şimdi bağda çubuk buduyor
Annem benim için oruç adıyor
Rızkı olan çorbamızdan tadıyor,
Üç aylarda tövbem düşer aklıma.
Dayım, Düztarla’da toprak belliyor,
Yengem börek yapmış, azık yolluyor
Sarı öküz kuyruğunu sallıyor
Dirgenimle yabam düşer aklıma.
Kardeşim bir kıza gönül kaptırmış
Ne yazı yaz imiş ne de kışı kış,
Tünele girenler arar bir çıkış,
Kaç bıldırlık çabam düşer aklıma.
Ben de çocuk iken çok kuzu güttüm,
Yeşil nohut yolup firikler üttüm,
Elimle besleyip koçlar büyüttüm;
Yün çorabım, abam düşer aklıma.
Yadellerde bayrak vatan demektir
Her kutsalda birim aşk ve emektir
Vatansız, bayraksız dünya temektir;
Defter-kâğıt, kalem düşer aklıma.
Yürü hey KARAKOÇ, bayrak aç, yürü;
Düğüne çağırır aldığın dürü…
Bazen gündüz, bazen gecenin körü
Eşim-dostum, balam düşer aklıma…
Bahaeddin KARAKOÇ (Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman / Ayışığında Serenatlar – Sıla Kitapları / İstanbul -2001)
Bahattin Karakoç
772 kez okundu0
Bu bulutta nerden ağdı havaya?
Duam o ki, sel kesmesin yolları.
Küskün kuşum dönsün artık yuvaya,
Çiçeklensin gök zeytinin dalları.
Ölümün yosunu sarmış gölleri,
Kuğular hıçkırır kara düşlerde.
Solarken umudun beyaz gülleri.
Eski şamata yok mor gülüşlerde.
Sözlümdün sevdalım, caymak da niye,
Doğan ay’a perde germek iş midir?
Gözlerini dizdim gümüş siniye,
Bilesin ki yandığımın resmidir.
Sana doğru uçan bir kuştur saat;
Her tik-tak adınla bir düğüm atar.
Dokunan kumaşta yansır kâinat,
Mekikler koşarken baharat katar.
Kavle sadık yürek kapına düştü,
Bir gölge ışıkla oynarken dama.
Gönlüm gönül nimetini bölüştü,
Sıva sıcağını soğuk odama.
Dön bana yüzünü, dön de barışak,
Çözülsün buzullar muhabbetinden.
Dağılsın saçların hep başak başak;
İzin çıkar, tel tel devşireyim ben!
Bahaeddin KARAKOÇ (Kar Sesi- Ocak Yay. Ankara- 1983)
Bahattin Karakoç
706 kez okundu0
Değişim rüzgârı sürekli eser
Baban der: -Gönlüne aşk nârı düşmüş.
Annen, her duada sana gülümser,
Der ki: -Çiçeğime bey arı düşmüş.
Eşin-evdeşinse eğer el kızı
Yâr belle, can belle, hiç duyma sızı
Her gece karşında Çobanyıldızı
Sevin ki özüne nigârı düşmüş.
Gün gelir sen de bir baba olursun
Oğlunla, kızınla oba olursun
Yazın yellek… kışın soba olursun
Bilirsin ki ömrün baharı düşmüş.
Deh! dersin atına, kırar dizgini;
Yüreğinle yoğurursun yazgını
Kuzgunlara yaşatırken bozgunu
Bakarsın atının kayarı düşmüş.
Güneşle kalkarsın, Ay’la yatarsın
Güçlüsün, her taşı uzak atarsın,
Bir sabah er kalkar bir de bakarsın
Dağlara mevsimin ilk karı düşmüş.
Saat tik-tak, tik-tak çalışır durur
En sonun en başa gölgesi vurur
Gönül, vakti maden bilir avunur,
Bakarsın onun da ayarı düşmüş.
Resimdeki deniz, ölü bir mavi,
İçine kokular dolar semavî…
Feleğin cilvesi, şamarı kavi,
Murat yeşiline çok sarı düşmüş.
Sular küsmüş değirmenin bendine
Söylenir durursun kendi kendine
Er-geç getirecek seni kündüne
Peşine zevalin rüzgârı düşmüş.
Portakal dilimli, nar ise diş diş,
Doruğa yetersin başlar bir iniş…
Nerde renk cümbüşü, nerde meneviş?
Canına cânânın didarı düşmüş.
Yorgun tarla her ürünü kıt verir,
Helal rızık er-kişiye kut verir…
Bir bahçeye dut dikersen dut verir,
Arife her sözün kibarı düşmüş.
Sözüm o ki, meyve dalda ballanır;
Hasat çağı her dal tek-tek sallanır.
En güzel mektuplar dosta yollanır,
Derkenarda bize uyarı düşmüş.
Mazgallara yuva yapan kuşlar oy,
Üstümüze yuvarlanan taşlar oy,
Takvimi olmayan derin düşler oy,
Beyliğimin muhkem hisarı düşmüş!
Bahededin KARAKOÇ (Ben Senin Yusuf’un Olmuşum – Dolunay Yay. Ankara / 2006)